10 Ekim 2008 Cuma

ŞİŞLİ TEŞVİKİYE CAMİ' NDEN ŞEHİT CENAZESİ NEDEN HİÇ KALKMIYOR





Ateş düştüğü yeri yakıyor- hakikaten Bugün (pzt.) Kızım, anneannesinin cenazesinden sonra, ilk defa bir cenazeye katıldı. Yelken'den üç arkadaşı; çok sevdiği, çok tatlım
Özellikle ömrümde gördüğüm en güzel oğlan çocuk olan Cem'i çok seviyor; ona ve iki güzelim kız kardeşine müthiş bir şefkat, sevgi besliyordu. Daha iki-üç hafta önce 'Biz Defne'yle Cemleri sinemaya götüreceğiz' dediği arkadaşı, korumacı-kollamacı bir abla olarak sevdiği Cem'i, sular götürdü! Bugün bana kendi çektiği Cem fotoğraflarını gösterdi, dün ağladı.

Yani bizim eve, kızımın evine; ölümün ateşi düştü. Ölümün soğuk ateşi. Aktütün'de hiçbirimizin tanımadığı ve tanıyamayacağı 15 fakir-fukara evladı (ben bu satırları yazarken ağır yaralılarla artabilir sayı, zaten 2 uzmanımız da şehit 'muhtemelen') şehit düştü.

Ne için? Kim için?
Biz duyarsızlar, duyargasızlar, aldırışsızlar için!
Daha önce yazmıştım; tekrar edeyim: Bu Savaş; 25 küsur yıldır bitirilmeyen/ bitirilemeyen bu kanlı, bu kirli savaş Teşvikiye Camii'nden altı, Ataköy'den beş, Levent'ten de üç cenaze kalksaydı bitirilirdi- ne diyorsunuz?

Olan Uzaktakiler'in çocuklarına oluyor. Sonra Medyalamamız (bu son olayda hayret verici bir konsensus'la) 'Ateş düştüğü yeri yakar' diye manşetliyor
.
Dağlıca Baskını'ndan sonra yine GELİYORUM! diye bağıran bir gaflete/ hesapsızlığa/ denetimsizliğe güzelim kuzularımızı 'Zayiat' verdik! Ordumuzun Sesi Hürriyet gastesinden alıntılıyorum: 'Orgeneral Hasan Iğsız; Aktütün, Samanlı, Yeşilova, Umurlu ve Alan karakollarının taşınacağını açıkladı. 1990'lı yılların başından itibaren baskına uğrayan ve şehit veren karakolların taşınması MALİ KOŞULLAR NEDENİYLE gecikti. Aktütün'ün taşınma kararı 2007'de alındı.' (Büyük harfleme benim eserim.)

Aktütün'ün fotoğraflarına bakıyoruz: Kaçakçılarla baş edebilmek (ya da edememek) için kurulmuş zımbır zımbır bir gariban bina! Adeta bir ağıl. Adalet bütçemize bakalım herrr yıl, bi de Milli Eğitim'e ayırdığımız bütçemize.

Sonra da Savunma Bütçemiz'e bakalım. Daha doğrusu bakamayalım. Zira Askeriyemiz, bütçesini muasır medeniyet (yani hakiki demokrasi) seviyesindeki ülkelerde olduğu üzre 'accountability' (hesap verebilirlik) esasına göre hazırlamıyor. Göstermiyor. Denetletmiyor. Keyfine göre harcıyor. Ve ciddi mühim bir payı bütçemizden; her yıl, Bu Savaş'ın da sayesinde langırt diye kesip alıyor.

Sormamın mahsuru var mı: Son on yılda kaç tane aşırı lüks, aşırı donanımlı orduevi inşa edildi? Subay lojmanlarına akıtılan paraları, bir öğrenebilir miyiz? Kazaen (üstelik ulusalcı Vatan gastesinin manşetinden) feci pahalı, muhtemelen fuzuli, ayrıca teknik sorunları ayyuka çıkmış 6 adet denizaltının Donanmamız'a katıldığını öğrendik mesela.

Ayrıca konunun uzmanı (sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen) yazarımızın makalelerini okuduğumuzda Askeriyemiz'in masraflarını Soğuk Savaş Yılları 'algılamasına' göre yaptığını, yani bir sürü pahalı teçhizatın ferah fücur alınmasına karşın, dağlarda sürekli mobil gerillalara karşı MANTIKLI (yavrularımızı korumaya yönelik) alımların maalesef ve ısrarla yapılmadığını, okuyoruz. Öğreniyoruz.

Bu savaştan KİM nasipleniyor?
Bu bitmeyen/bitirilemeyen savaş KİMİN gücüne güç, dokunulmazlığına dokunulmazlık, sorgu sual vermezliğine sorgu sual'den her nevi muafiyet katıyor?
Pek tabii ki Celal Şengör'lere bağlayıp 'Bu memleketin en bilimsel+en güvenilir+en üstün kurumu Ordumuz!' papağanlayabiliriz.

Kemalist İdeoloji, tamamen 'Orduya Kayıtsız Şartsız Biat' üstüne inşa edilmiş. Vaziyette.
Aynen pazar günkü yazımda bitirdiğim üzre, bitiriyorum: Bu memleketin Kökten devletçileri, katı Kemalistleri, kendini 'anti-emperyalist' filan tarzı gerçekdışı etiketlerle taltif eden Orducuları: Cümleniz yatıp kalkıp Bu Toprakların Müslümanlığına, inançlılığına, ordan kaynaklanan sabrına, tevekkülüne şükredin!

Kimbilir: belki de zannettiğimizden çok daha sivri zekâlı biri olan Kenan Evren, 80 'ihtilâlinden' sonra imamhatiplerin açılmasını SIRF BU NEDENLERLE gazlamıştır.
Ordu'nun sorgusuz sualsizliğini sonsuza dek temin edebilme gayreti ve niyeti ile.
'Ordu+imam el ele
Kürt Memet nöbete!'
(ve hatta şehit mertebesine.) elekbebek üç çocuk babalarıyla birlikte sele kapılıp öldü.


Radikal yazarı

Perihan MAĞDEN

3 yorum:

Arzın Son Şairi dedi ki...

Noktasına,virgülüne kadar bende aynı fikirdeyim

Adsız dedi ki...

konudan biraz farklı olacak ama, bu vatan bizim, şehadet çok yüce bir mertebe, nihayet bu dünyadan ayrılacagız o kutlu şahadet'te yanında hediye olursa ne mutlu..

BUNCA KARDEŞLERİMİZ ŞEHİT OLURKEN, bunca yavrular babasız kalırken, şehidin babası bir evladım daha var oda bu vatan ugruna şehit olsun diyebilen insanlarımız varken...

bazı anneler, benim evladım askere gitmesin, bu askerlik bu kadar uzun olmamalı, benim oglum kavga dahi etmemiş bir insanken orda hırpalanmamalı diyebilmesi ve evladını askerlikten sogutması, gözünü korkutması ne kadar cahilce.. bu vatan da yaşa, bu vatan da evladının askerlik yapmasını isteme, böyle saçmalık olurmu?

Bu fikirlerle büyütülen bir evladın sonu nasıl olur? Bir erkek çocugu babayla büyümeli ve vatana hizmet etmenin,ne ulvi bir duygu oldugu verilmeli. Bizler evlerimizde rahat oturuyorsak, rahat ibadet edebiliyorsak bu vazife bizede gelecek diye kaçmamalıyız seve seve yerine getirmeliyiz...

Arzın Son Şairi dedi ki...

Devlet erkanı içimizdeki farklı kimliklerle aramızdaki en büyük bağ olan( islam kardeşliğini ) görmezden geldiği sürece bu kan akmaya devam edecek,İslam kardeşliği üst kimlik ve ön kimlik olarak öne çıkarıldığı zaman bu kan duracak.Geçmşte aynı insanlar çanakkalede bizimle omuz omuza küffara karşı savaştı şimdi bir çoğu orada bizimle ( kürt ve türk )çanakkalede koyun koyuna yatıyor.Şimdi ne olduki aynı insanlar birbirini boğazlıyor.Bunu iyi irdelemek lazım.Aynı peygamberi seviyoruz aynı kitaba iman ediyoruz.Rabbimiz bir.Bütün müslümanlar kardeştir.Türk ve kürt kardeşliği değil islam kardeşliği buluşma noktamız olmalı