22 Eylül 2010 Çarşamba

ÖNYARGI

Önyargı; Yakinen tanımadığımız bir kişi veya bir topluluk hakkında olumlu veya olumsuz yönde peşin fikirli olmak anlamına gelir.

Bireyi önyargıya iten nedenler arasında inasanların içinde bulundukları sosyal dokunun çok önemli bir etkisi vardır.

Çoğu zaman yetişme tarzları ,yaşam biçimleri ,inanç yapıları, ideolojik düşünceler ,siyasi tercihler ve her türlü fanatizm birey ve toplumlardaki önyargının oluşmasındaki en büyük etkenlerdir.Biz burada daha çok birey ve toplumdaki önyargının olumsuz yönleri üzerinde duracağız.Ülkemizden ve içinde yaşadığımız toplumdan örnekler verecek olursak ön yargılardan oluşmuş kalıplaşmış bakış açılarını şöyle sıralayabiliriz.

* BÜTÜN BAŞÖRTÜLÜ KADINLAR ÖRÜMCEK KAFALIDIR

* BÜTÜN AÇIK GİYİNEN KADINLAR NAMUSSUZDUR

* BİZİM GİBİ DÜŞÜNMEYEN HİÇ KİMSE MİLLİYETCİ DEĞİLDİR

* BÜTÜN ÇİNGENELER AHLAKSIZ VE EDEPSİZDİR

* BÜTÜN KÜRTLER VATAN HAİNİDİR PKK LIDIR KÖTÜDÜR

* BÜTÜN TÜRKLER KÜRTLERİN DÜŞMANIDIR.

Bu örnekleri dahada çoğaltabiliriz.Önyargılar ve fanatizm objektif olarak bakmanın ve düşünmenin önündeki en büyük engeldir.Ön yargılı insanlar çevresinde gelişen her türlü olaya kendi gözüyle bakarlar.Olayları kendi bakış açısıyla yorumlarlar.Ön yargılı bir birey veya topluluk kendi düşüncelerinin her zaman en doğru olduğuna inanır.Onlarda fikir ve düşünce çoğu zaman bir saplantıdan ibarettir.Onları ikna etmek de oldukça zordur. Einstein derki “ bir ön yargıyı ortadan kaldırmak atomu parçalamaktan daha zordur ”

Bir düşünce adamı olan Yazar KEMAL URAL bu konuda şöyle diyor. "

" Düşünceniz ne ise hayatınızda odur. " yani nasıl bakarsanız öyle görürsünüz .Hayatınızı değiştirmek istiyorsanız düşüncenizi değiştirin. Yani ön yargılı olan insanlar bütün bir hayatı tek renk olarak yaşarlar, tek ren olrak görürler.Hayatı tanımak ve anlamak çoğu zaman kendinizin dışındakilerinde varlığını kabul etmek ve anlamak anlamına gelir.Ön yargılar çoğu zaman bir yönlendirmeden , bir öğretiden doğar.Bu bir dünya görüşü veya birilerinin bize empoze ettiği bir düşünce tarzıda olabilir.Bu birilerinin peşine takılıp gitmek ona körü körüne bağlanmakta olabilir.Ön yargının fanatizmleşmiş şeklini bugünkü toplumumuzu bölecek duruma kadar gelmiş olan siyasi yapılaşmada görebiliriz.Halbuki insan asıl doğrulara kendi düşüncesiyle kendi sorgulamalarıyla ulaşabilir. Bir başkasının peşine takılarak onun çoğu düşüncesini sorgulamadan kutsallaştırmak yanılgıların en büyüğüdür.Bu konuda bir düşünür şöyle diyor." Aklınızı bir başkasına vermeniz ,vücudunuzu vermenizden daha utanılacak bir köleliktir

Geçen pazar Türkiye genelinde bir refarandum oldu.Evet ve hayır alanındaki kutuplaşmalar bunun yanında büyük önyargılarıda beraberinde getirdi.Hayır diyenlerin büyük çoğunluğu bu yasaları çıkaran partiye ve onun liderine olan ön yargılarından dolayı yasalar üzerindeki değişikliklere bakmaya bile gerek duymaksızın sırf Tayyip Erdoğan bu yasaları çıkardı diye hayır dediler.Yine evet diyenlerin büyük bir çoğunluğuda CHP askerin diliyle konuşuyor bunlar darbeci bir anlayışa sahip diyerek ,hayır diyenlerin diğer argümanlarına bakmaksızın evet dediler.

O gün tüm muhtarlar kamu adına görev yaptılar.Bizde teknolojik imkanlardan yararlanarak seçim kurulunun talimatı doğrultusunda mahallemizde oy kullanılan üç okulda dizüstü bilgisayarlarla vatandaşa hizmet verdik.Seçmen kartını kaybeden veya seçmen kartı ulaşmayan nerden baksanız 3000 den fazla insanımızın oy kullanmasına vesile olduk.Ancak buna rağmen seçmen kütük listelerine askı sürecinde bakmayan ve kendilerini nüfus müdürlüğü adres veri tabanına kayıt yaptırmayan ve bu nedenle seçmen olamayan mahalle sakinlerimizden bir kısmı siyasi düşünce farklılığımızdan dolayı bizi suçlayarak seçmen kartlarının tarafımızdan bu nedenle çıkarılmadığını düşünerek bizi üzecek davranışlarda bulundular.Halbuki seçmen kartları 49 milyon seçmenin tamamının kayıtlı olduğu Nüfus Müdürlüğünün adres veri tabanından verilmektedir.Muhtarlık kayıtları ile bu işin bir alakası yoktur.Ama ön yargılı kişilere bunu anlatamak o kadar zorki sormayın.

Ben şahsen her grupta, her siyasi düşüncede, her inanç yapısında yani insanın olduğu her yerde hem iyi hemde kötü insanlarla karşılaştım.Şu gruptaki , şu inanç yapısındaki ,şu siyasi düşüncedeki insanların tamamı kötüdür veya iyidir demek tam bir saplantı ve ön yargının sonucudur.

Sonuç olarak önyargılarımızdan kurtulduğumuz sürece ülkemizin huzur barış ve kardeşliğine daha fazla katkıda bulunabileceğimizi belirtmek istiyorum GÜZEL GÖREN GÜZEL DÜŞÜNÜR,GÜZEL DÜŞÜNEN İSE HAYATTAN LEZZET ALIR.GÖZÜNÜ KORUYAMAYAN KİMSE DÜŞÜNCESİNİDE KORUYAMAZ

Selam ve Sevgilerimle

28 Haziran 2010 Pazartesi

Aşkı Memnu Dizisinin Düşündürdükleri


Terörün tırmandığı, hergün şehit cenazelerinin arttığı ve analarımızın kan ağladığı bu günlerde Aşkı Memnu dizisinin final bölümü izlenme rekoru kırmış, öyleki reytingler zirveye vurmuş.

Hergün onlarca şehit verilmiş, ocaklara ateş düşmüş kimsenin umurunda bile değil varsa yoksa Aşkı Memnu . Herkes ekranlara kilitlenmiş heyecanla Aşkı Memnu dizisini izliyor.

Durum öylesine vahimki evi yangın sarmış içeridekiler ya farkında değiller , yada farkında olmayacak kadar sarhoşlar sanki. Geçmişte acısını ve mutluluğunu beraberce paylaşmış böylelikle birçok badireyi atlatabilmiş olan milletimizin bu durumu hiçte hayra alemet birşey olmasa gerek.

Genel çerçeveden baktığımızda Milletimizin maddi ve manevi dinamiklerinin her yönden kuşatıldığını görüyoruz.İslam aleminin ve Türki cumhuriyetlerinin abisi durumundaki milletimizi bu sahneden, bu coğrafyadan silmek isteyenler adım adım hedeflerine doğru yürüyorlar.
Yıkılan büyük osmanlının külleri üzerine kurulan Türkiye Cumhuryetinin yeniden tarihi misyonuna dönmesinden, büyük devlet olmasından korkuluyor ve bu önlenmek isteniyor.

Bir milletin ana numunesi, çekirdeği ailedir.Siz bu ana numuneyi aslından uzaklaştırdığınız ,başka kültürlerin içinde erittiğiniz zaman ortada ne devlet kalır ne millet kalır.Bir düşünür şöyle diyor. " BEŞŞİĞİ SALLAYAN DÜNYAYI SALLAR " yani o beşşiği sallayan anneler öyle evlatlar yetiştirirki tarihe ve insanlığın gidişine yön verir, Yani büyük insanları ancak büyük anneler yetiştirebilir.Annler donanımlı olacakki toplum sağlam olsun.Onun için demişlerki " KADIN SENDELERSE TOPLUM YÜZ ÜSTÜ DÜŞER " Aşkı memnu gibi dizilerin arasında kaybolmuş kadınlarımızın bu ülkeye bu topluma vereceği ne olabilirki ? Şair diyorki ;BİLMEM HALÂ NE DİYE OYUNDA OYNAŞTASIN /KIZIM SENDE FATİHLER DOĞURACAK YAŞTASIN Şimdi biz o nitelikte anneleri mumla arar hale geldik.

Kaldırımda yürürken 17-18 yaşlarında iki genç Aşkı Memnu dizisi ile ilgili aralarında şöyle konuşuyordu. Biri diğerine

- Baksana adam yengesine nasılda asılıp sulanıyor ,Benim yengemde çok güzel bendemi asılsam ne yapsamdiyerek gülüşüyorlardı.

Bir toplumun ana direği dindir siz bunu yıkarsanız ortada ne ahlak kalır nede maneviyat. Toplumumuzun maneviyat ve dinden hızla uzaklaştığı şu süreçte bir çok çarpık ilişkiler yaygın hale geldi. Teyzesi ,ablası ,kızı hülasa dinimizin birinci derece yasakladığı haram ilişkiler su yüzüne bir bir çıkmaya başladı.Bütün bunlar bu tür dizilerin pompalaması ile oldu.

Mahşer ve hesap günü korkusunu kendi içinde ve vicdanında taşımayan bir topluluk hayvanlaşır ve her türlü cinsi sapıklığın içine düşer.KURAN BİZE BU KONUDA LUT KAVMİNİ ÖRNEK OLARAK VERİYOR.

Bu diziyi ben birkez olsun izlemedim.İzleyenler benim gençlik yıllarımda ülkemizde oynayan kimin eli kimin cebinde olduğu belli olmayan ahlaksız dallas dizisine benzetiyorlar.Bu tür dizilerle toplumumuz kendi değerlerinden ,islam dininden soyutlanarak ahlaki yönden asimile edilmek isteniyor.Filimlerle verilen bu narkozuda millet olarak çok rahat yutuyoruz.

Baştan aşşağı cinsellik,ihanet,enişteyle,Yengeyle sapkın ilişkileri sahneleyen bu dizi nasıl olduda bizim toplumumuzda bu kadar izlenme rekorları kırdı bilemiyorum.

Hergün şehit cenazelerinin kalktığı bu günlerde halkımızın gündeminde daha çok bu tür diziler yer alıyorsa.Bizi kendi değerlerimizden uzaklaştırmak ve asimile etmek isteyen iç ve dış düşmanlar demekki epeyce mesafe almışlar demektir.

Çanakkalede ve istiklal savaşında bu kutsal değerler için can vermiş, şehit olmuş müslüman ecdadımızın şu torunlarına bakınki ne hale gelmişler ?

Sen her yıl çanakkale geçilmez diye tören yap dur.Çanakkale çoktan geçilmiş bile.Bu gün bu topraklar üzerinde yaşayanların bayağı bir ekseriyeti giyimi ile kuşamı ile sosyal ve kültürel hayatı ile o şehitlerimizin kimliğini değil , o şehitlerimizin göğüs göğüse çarpıştığı Fransız ve ingilizlerin avrupa toplumunun kimliğini temsil eder duruma gelmişlerdir.Yani kale içten feth edilmiştir..Kimse kırılıp gücenmesin bunlar bizim acı gerçeklerimiz.

17 Ocak 2010 Pazar

SEVGİLİNİN ÇAĞIRDIĞI YERE GİTMEK


Eski Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki'nin bir hikâyesi vardır: Hikâye şöyledir:

Adam, geç vakte kadar çalışmış, saat ikiye doğru yatmıştı. Sabah olmuştu fakat bir türlü kalkmak istemiyordu. Yatakta dönüp duruyordu. Derken kulağına bir ses geldi. İnsanın ruhunu okşayan bir ses... Süleymaniye'nin minarelerinden süzülüp gelen ezan sesi... Ezan sona ermek üzereydi. Yataktan hâlâ kalkamıyor, uyumak istiyordu. Müezzin, "Esselatu hayrun minen nevm (namaz uykudan hayırlıdır)" deyince kendine geldi ve sanki karşısında duran biriyle konuşmaya başladı: "Bu adam böyle gecenin sonunda ve uykunun en tatlı bir zamanında tatlı uykusunu bırakıp da buraya niye gelmiş? Ne söylüyor?"

Bunları düşünürken, içinden bir ses geldi: "Müezzinin dediklerini duymuyor musun? Allah'a imanım var, Peygamber'e inandım diyorsun! Sırası geldikçe Allah'ı ve Peygamber'i sevdiğini söylüyorsun. Bunlar hep lafta mı kalıyor? Sevmenin birinci alameti, sevgilinin çağırdığı yere gitmek değil mi? Mademki Allah'ını seviyorsun, Peygamber'ini seviyorsun, öyle ise onların çağırdığı yere niçin gitmiyorsun? Bu vakitte uyumaktansa, namaz kılmanın daha hayırlı olduğunu kendin kulaklarınla işittin. Yine de yerinden kımıldamayacak mısın? Bir de sevmekten sevgiden bahsediyorsun. Anlaşılan sen sevmenin ne demek olduğunu bilmiyorsun."

Bir insan sahip olduğu şeyden ne isterse, efendisi kölesinden nasıl bir itaat beklerse, Allah da kulundan bunu bekler. Almanya'ya gittiğimde dediler ki: "Sen de bir şeyler söyle..." Dedim ki, "Ey Müslümanlar! Mister Huk'a itaat ettiğiniz kadar, Allah'a itaat edin, evliya olursunuz!" Camiden çıkarken, bir adam ağlaya ağlaya yanıma geldi. "Ben..." dedi, "Alman patronuma itaat ettiğim kadar, Allah'a itaat etmiyorum. Allah beni affeder mi?"

"Amirine, kumandanına, patronuna, babana ve ustana itaat eder gibi Allah'a itaat etmeyi öğrenmelisin! Evini, barkını düşündüğün gibi, dinini imanını düşünmelisin!" dedim.

Ben 20 sene askerlik yaptım. İslamiyet'i askerlikte öğrendim. Askerlik şudur: Her şartta kumandana itaat! Yat diyor yatıyoruz, kalk diyor kalkıyoruz, çamurda sürünüyoruz. Hava çok sıcak, çok soğuk; önemli değil. Vazifeye devam. İtirazı olan askerlikten atılır.

İnsan makine alır, kendisi için çalıştırır, araba alır gideceği yere ulaşmak için; Allah da kullarını yaratmış, kendisine itaat etsin diye... Ak saçlarımız ahiret için alınmış bilettir. Onu başımızın üstünde taşıyoruz. Saçının rengi değişip de huyunun rengini değiştiremeyen insanlar, ahiret yolculuğuna hazırlıksız çıkar.

Necip Fazıl diyor ki,

"Şu geçeni durdursam çekip de eteğinden

Soruversem, haberin var mı öleceğinden?"

Hangi yaşlıya sorarsanız sorun, der ki, "Ömrüm bir kuş gibi uçup gitti. Hiçbir şey anlamadım."

Tul-i emel, disiplin altına alınmalı. Elbette para kazanalım, mevkimiz makamımız yükselsin; fakat dünyaya asıl gönderiliş gayemizi, Allah'ı, dini, ibadetleri unutmamak şartıyla. Ahirette bize fayda vermeyecek şeylere gönül bağlamamak lazım. Dünyadaki hayatımız seksen sene bile olsa, sonunda öleceğiz, ahiretteki hayat sonsuz...

"Ortam kötü, dindar olamıyorum, dinimi gereği gibi yaşayamıyorum" diyenleri ben anlamıyorum. Ortamın kötülüğünden bize ne? Biz inandığımız gibi yaşarız. Günümüz Türkiye'sinin hali geçmişteki kötü günlerden daha kötü değil. Hatta Türkiye'de dinliye ve dinsize tanınmış öyle bir hürriyet var ki, belki böyle bir hal bir daha ele geçmeyecektir. 14 asırlık İslam tarihi içinde Müslümanlar tatlı ve acı günler yaşamıştır. En acı günlerde, en büyük adamlarını yetiştirmiştir. Osmanlıların en karanlık günlerinde Mehmet Akif, Elmalılı Hamdi, Bediüzzaman yetişmedi mi? Unutmamak lazımdır ki, karanlıkta yıldızlar daha iyi parlar.

Parçalanan bir gemiden, okyanusa düşmüş kazazede de olsak, intihara hakkımız yok, çırpınacağız.