3 Mart 2011 Perşembe

Osmanlıyı Osmanlı Yapan Değerler



















Osmanlı Devleti’ni uzun yıllar sulh ve sükûn içinde idare eden, böylece milletine uzunca bir barış dönemi yaşatan İkinci Bayezit âlim, şair ve dindâr bir padişahtı. Alimlere ve sanatkârlara büyük bir ilgi gösteren hükümdar bu özelliklerinden dolayı halk arasında “Bayezid-i Veli” diye anılıyordu. Beyazıt’ta bulunan ve kendi adıyla anılan meşhur cami ve külliyesi, bu kıymetli padişahın İstanbul’u süsleyen önemli âbidelerinden biriydi.

Camide ilk Cuma namazı kılınacağı zaman dikkat çekici bir gelişme oluyor. Bayezid-i Veli, mabedi dolduran kalabalığa yönelerek “ömründe ikindi namazının sünnetini hiç terk etmemiş bir kimse varsa imamlığı o yapsın!” diyor. Kimseden ses seda çıkmadığını görünce “Rabbimiz Teâlâ Hazretlerine hamdolsun ki hazarda ve seferde hiçbir sünneti terk etmedik!” diyerek mihraba geçiyor, kendisinin yaptırdığı bu muhteşem ve ruhaniyetli camide ilk Cuma namazını kıldırma bahtiyarlığına eriyor.

İşte bu mübarek mâbed böyle dini bir atmosfer içinde açılıyor.

AÇIKTAN ORUÇ YİYENLER ACABA HANGİ DİNİN MENSUPLARI ?

















Ecdadımız osmanlı zamanında Ramazan ayı girdimi sokaklar çarşı pazarlar bambaşka bir havaya girermiş.Ramazanın manevi atmosferini herkes doyasıya hisseder ve doyasıya yaşarmış.Herkes ramazanın ruhuna üst düzey bir hasasiyetle saygı gösterirmiş.Gayri müslüm dediğimiz azınlıklar bile Ramazan ayı girdiği zaman Müslümanların inançlarına olan saygılarından dolayı aleni olarak açıktan hiç birşey yeyip içmezlermiş.

Artık zamanımızda ne o eski Ramazanların ruhu kaldı. Nede Ramazan ayına saygı gösterenler kaldı.Eskiden gayri müslümlerin Ramazan ayında Müslümanlara göstermiş olduğu saygı ve hürmeti bugün müslümanım diyenler göstermiyor artık.Sokakta çarşıda insanların içinde utanmadan hayasızca oruç yiyen bir sürü güruh var.Sorsanız bunlarad müslüman diyorlar.Müslümanlık bu kadar hafif ve basitmi sizce ?

Haya ve edep imanın en önemli şubelerindendir.Başka bir deyişle Allah Rasulünün (s.a.) diliyle " Hayası olmayanın imanıda yoktur." Yani müslüman olan insan hayalı ve edepli insandır.Müslüman bir insan nefsine uyup bir günah işlese dahi onu aleni olark herkesin gözü önünde yapmaz.Oruça ve oruçluya saygı göstermek aslında Allaha saygı göstermektir.Allaha saygısı olmayanın hiç birşeye saygısının olmasıda mümkün değildir.Müslüman açıktan oruç yemez ,açıktan haram ve günah işlemez.Nefsine uyarak işlediği günahaları olsa bile bunları herkese söyleyip asla deşifre etmez.Müslüman Allahtan korkan aynı zamanda edep ve haya sahibi bir insandır.

İslamın müslümanım diyenlere yüklediği çok büyük emir ve sorumluluklar vardır.İslamın Oruç , namaz ,hac,zekat gibi Müslümanlara yüklediği olmazsa olmaz şartları ve yükümlülükleri vardır.Bir insan Allah'ın bu emirlerini hiçe sayarak müslüman olduğunu iddia edemez.Müslüman olmayanlara bir sözümüz yok.Ama müslüman olduğunu söyleyipte utanmadan açıkta oruç yiyen kişilere söyleyecek çok şeyimiz var.

Zamanında Almanyada işçi olarak çalışmış daha sonra Türkiye'ye dönmüş olan bir kişiden Almanyada çalıştığı yıllarda yaşadığı bir olayı dinlemiştim.Hikaye şöyle; bu kişi ile birlikte bir grup Türk aynı fabrikada çalışmaktadır.Türklerin başında Hans isminde bir Alman sorumlu bulunmaktadır.Cuma günü geldiği zaman ismi Hasan olan bir Türk'ün haricinde diğer Türklerin hepsi cuma namazı için Hanstan izin alırlar.Hansta bu kişilerin inançlarına saygı göstererek her cuma bu kişilere cuma saatinde ibadet etmeleri için izin verir.Ancak Burada bulunan Türklerden Hasan'ın müslüman olduğu halde Cuma namazına gitmemesi Hans'ın dikkatini çeker.Bir gün edemez hasana bunun nedenini soarar.Hasan Hans'a islamın ibadet tarafı ile ilgisinin olmadığını sorar.Bu defa Hans Hasana dönerek

şöyle der. " HASAN HA SEN HA BEN " yani Namaz kılmıyorsun,oruç tutmuyorsun aynı şeyleri bende yapmıyorum.O zaman bir müslüman olarak benden farkın ne HASANLA HANS'IN ARASINDA NE FARK VAR DEMEK İSTER.

ALLAH BİZE İSLAMI GEREKTİĞİ GİBİ YAŞAYANLARDAN EYLESİN

Selam Ve Dua İle

Coco Cola İle Oruç Açmak

















Akşama kadar aç kalıp Allah rızası için oruç tuttuğunu söyleyeceksin , orucunu Müslümanları katleden Yahudilerin üretmiş olduğu İsrail malı Coca Cola ile açacaksın, sonrasında ise Allah'ın rızasını ve hoşnutluğunu kazandığını düşünerek böbürleneceksin.

Ey zavallı sen islamı bu kadar basitmi görüyorsun ? Sen ne kadar zavallı birisi olduğunun farkındamısın acaba ? Sen hiç başını seccadeden kaldırmadan bir ömür boyu secde etsen bile bu günahın vebalinden kendini kurtarabilirmisin bunu hiç düşündünmü acaba ?.Allah'ın islam düşmanlarının değirmenine su taşıyan böylesi şuursuz , ahmak ve beyinsiz müslümanların ne orucuna nede namazına ihtiyacı vardır.Onlar akşama kadar sadece aç kaldıkları ile kalırlar.Bu gün islam aleminin ve bizim yaşadığımız acıların yegane sorumlusu bu ahmak ve şuursuz müslümanlardır. Akşamlleyin iftar sofrasında Coca Cola ile iftar edenler içtikleri Colanın Filistin ,Irak ve Afganistandaki müslüman kanı olduğunu ve bu katliama destek verdiklerini biliyorlarmı acaba ?

İyi ve örnek Müslüman kendi nefsine tabi olan değil ,Kendisine İslam Peygamberi Hz.Muhammed (a.s.) ı rehber edinen insandır.Diğer gerisinin hepsini ne kadar varsa at çöpe gitsin başka bir işe yaramazlar.

Selam Ve Dua İle

Başörtüsü Siyasi Bir Simgemidir ?






















Bir bireyin veya bir toplululuğun toplumun bir başka kesimi ile ilgili olarak kesin hatlarla çizilmiş görüşlere sahip olması çoğu zaman bir önyargının eseridir. Einstein derki “ bir ön yargıyı ortadan kaldırmak atomu parçalamaktan daha zordur ” işte ön yargı böylesine kötü birşeydir.Önyargı insanın tüm duygularını kuşatır , onu objektif düşünmekten alıkoyar.Önyargı insanın kendi içindeki en büyük tabularından biridir.Önyargıların hakim olduğu toplumların barış ve sevgi içinde yaşamamalarıda mümkün değildir.Önyargıların daha çok gelişmemiş ve az gelişmiş toplumlarda olduğu görülür.Eğtim ve refah düzeyi yüksek olan toplumlarda butür bağnazlıklara pek rastlanmaz.

Geçenlerde başörtülü görme engelli bir bayanın koluna başka bir bayan girmiş ve Muhtarlığımıza gelmişlerdi.Gözleri görmeyen birisinin başörtülü olması benim özellikle dikkatimi çekmişti.Maddesel bir dünyada karanlıklar içerisinde yaşayan ışığı farketmeyen bir bayanın taktığı başörtüsünün nasıl bir siyasi simge olabileceğini düşündüm.İnsan inanıyorsa inancının gereğini yapar.İnanan insan geçici dünya menfaatleri için siyasi münafıklık yapamaz. Yaz mevsiminde 35-40 derece sıcaklıkta insanlar kavrulurken ,o kavurucu sıcağa rağmen başörtüsü takan bir bayan nasıl olurda taktığı başörtüsünü siyasi simge olsun diye takabilir ? Neden kendine eziyet etsinki ? bunu anlamak mümkünmü ? Yurt dışında bu başörtüsünden dolayı sürgün hayatı yaşayan binlerce kız var.Bu kızlardan bir taneside benim kızım.Bu kızlarımız çok sevdiği ailelerinden ,vatanlarından uzakta acılı ve hüzünlü bir gurbet hayatı yaşayacaklar ve sonra tüm bu acı ve çilelere bir siyasi simge uğruna katlanacklar bu nasıl bir anlayıştır.Bu mantığın bir izahı ,bir elle tutulur bir tarafı varmı ? Bu kızlarımızın kendi öz vatanlarını bir siyasi simge uğruna terk ettiğini düşünmek hangi vicdani ölçülere sığar.

Kalbini Yarıpta Baktınmı ?

Sevgili Peygamberimiz (a.s.) zamanında bir savaş esnasında kafirlerden birisi Kelime-i Şahadet getirerek aman diledi.Sahabeden birisi bu kişiyi buna rağmen kılıcı ile öldürdü.Peygamberimize (a.s.) durum iletildi.Peygamberimiz o sahabiyi çağırıp ona Kelime-i Şahadet getirip aman dileyen bir kişiyi neden öldürdüğünü sordu. O sahabide Peygamberimize şöyle dedi " O bunu ölüm korkusundan yaptı gerçekte müslüman olmadı ben onu onun için öldürdüm " dedi. Bu kez Peygamberimiz o sahabiye kızarak " Onun kalbini yardında baktınmı ...! ? Onun kalbini yardında baktınmı ...! ? Onun kalbini yardında baktınmı ...! ? diye kızarak aynı sözleri üç defa tekrarladı .Başörtüsünün siyasi bir simge olduğunu düşünenler peygamberimizin (a.s.) deyimi ile acaba bu kızlarımızın kalplerinimi yarıp baktılarmıki de başörtüsünün bir siyasi simge olduğunu söyleyebiliyorlar.?

Başörtüsünün Bağlama Şekli

Genç bir bayanla yaşlı bir teyzenin veya köylü bir bayanla kentli bir bayanın baş örtüsü örtme şekilleri doğal olarak farklılık gösterir.

50 yaşın üstündeki bir bayanın baş örtüsü bağlamasının estetik ve görüntü açısından hiç bir önemi yoktur.Bu yaştaki kişiler doğal olarak dış görüntü ve estetiğe pek önem vermezler.Ancak genç bayanlar ve genç kızlar için görüntü yönüyle işin estetik kısmı çok önemlidir.

Yani genç bir kıza veya bayana yaşlı bir bayanın çenesinin altından bağladığı gibi baş örtünü bağla demek ne kadar ayıp ve ilkel bir yaklaşım tarzıdır.Edep ve terbiye sınırlarını aşmayacak şekilde kim nasıl isterse bırakalım öyle giyinsin.İnsanlara benim gibi bakacaksın ,benim gibi göreceksin ,benim düşüneceksin ,benim gibi inananacaksın ,benim gibi göreceksin demek ilkel bir anlayışın eseridir.Devletin toplumu 7-8 yaşındaki reşit olmamış bir çocuklar gibi görmesi ve toplumu dizayn etmeye yönelmesi halkın devletinden sovumasına ve iç barışın bozulmasına sebep olur.

Selam ve Sevgilerimle

Hikmet Gündüz

Doğum Günümün Bana Hatırlattıkları














Dünya gezegenindeki yolculuğum takvimlerin 08/10/1959 tarihini gösterdiği bir günde,bugün başladı .Neler yaşayacağımı,neler göreceğimi bilmediğim bir gezegende yolculuğa başladım.Bebeklik çocukluk yılları derken delikanlılık çağına eriştim. O yıllarki aynanın karşısında saatlerce kaldığım " VARMI SENDEN DAHA YAKIŞIKLISI " dediğim yıllardı.

Sonra bu günlere geldim.Aynalar beni, ben aynaları pek sevmez oldum.Ancak şimdi yeni aynalar buldum kendi kendime.Kimmi ? çocuklarım. Onlara baktıkça gençlik heyecanımı, gençlik yıllarımı,gençliğimi görüyorum.Onların ,sevdiklerim ve dostlarım sayesinde ölümlü olsa bile bu dünyanın yinede yaşamaya değer olduğunu anladım.İyikide doğmuşum, iyikide beni Allah insan yaratmış şükür yaradana.

51 yaş olgunluğu ile bu dünyanın ve herşeyin bir yalan olduğunu, giden bir gün gibi hiç bir şeyin bir daha geri gelmeyeceğini şimdi daha iyi anlayabiliyorum. Artık bana her yeni günüm ,her yeni yaşım ,saçlarımdaki aklar ,yüzümdeki kırışıklıklar o kaçınılmaz sona ,o musalla taşına ,o son noktaya son sürat ilerlediğimi hatırlatıyor. Ve aslında hayat dediğimiz şeyin şu tarihte doğdu ,şu tarihte öldü diye yazanan bir mezar taşındaki kelimeler kadar kısa bir şey olduğunu anlıyorum.Alın size kocaman bildiğimiz hayatımızın mezar taşındaki özeti; şu tarihte doğdu, şu tarihte öldü ne garip değilmi ?

Dünya gezegenindeki yolculuğumun ve beni bu gezegene bu yolculuğa gönderenin ve gönderiliş gayemin farkındayım. Ancak bu yolculuğun sonunda beni nasıl bir akibetin beklediğinden emin değilim.Hiç yoktan dünyaya geldiğim gibi gideceğim yerde meçhul bir anlamda.Cennetmi var ,cemalmi var , Cehennemmi var, cezamı var bunu kestirmek mümkün değil.Ümitle ümitsizlik arasındayım herzaman. Ancak ne kadar günahkar olsamda yinede umutluyum.Çünki onun merhametlilerin en merhametlisi olduğunu biliyorum. Onun her an yanımda ,benimle ve bana şah damarımdan daha yakın olduğunu hissediyor ve ve onu seviyorum.

BİLKİ SIFIR DEĞERDİR

Bu dünya bu hayat bir imtihan yeridir.

yaratılış gayemiz Rızayı ilahidir

Gönlünü bel bağlama makam servete pula

Allahtan başka herşey bilki sıfır değerdir

işte sevgili dostlar doğum günüm bana bunları hatırlatıyor 

Selam Ve sevgilerimle

Hikmet Gündüz

Televizyon Dizilireninin Hedef Kitlesi Niye Kadınlar Hiç Düşündünüzmü ?
















Bütün kanallarda bir dizi furyasıdır almış başını gidiyor.İzleyiciler o kanal senin bu kanal benim diye ekrana kilitlenerek çok kıymetli zamanlarının büyük bir kısmını bu dizilerin karşıında heba ediyorlar.Özellikle ev hanımları günlük hayatlarını bu dizilere göre düzenliyor , bu dizilere göre planlıyorlar.Kadınlar topluca biraraya geldikleri çaylı börekli toplantılarda bu dizilerden bahsediyorlar artık .Dizilere endekslenmiş bir hayat var karşımızda.İlk bakışta dizilerin kadın ve erkek ayrımı yapılmaksızın herkese yönelik olarak yapıldığı düşünülebilir.Ancak bakıldığında dizilerin izleyici kitlesinin %90 gibi büyük bir ekseriyetle kadınlar olduğu görülüyor.Erkekler Kurtlar vadisi , belgesel , spor türünde yayınları izlerken , bunun dışındaki yayın akışı içindeki tüm dizi ve proğramları kadınların izlediği görülüyor.Hatta erkeklerin büyük çoğunluğu işten akşam eve geldiklerinde eğer evde ikinci bir televizyon yoksa hanımlarının dizileri yüzünden doğru düzgün televizyon bile izleyemiyorlar.

Peki Bu Dizlerin Hedef Kitlesi Niye Kadınlar Hiç Düşündünüzmü ?

Kendi değerleriye ayakta durabilen asimile olmamış toplumların varlıkları ve geleceği eğtimli anneler üzerine kurulur.Bir toplumda anneler ne kadar eğtimli ve donanımlı ise toplum ve devletin temeli o kadar sağlam olur.Birey ve toplumları geleceğe hazırlayan onların geleceklerini inşa edenler aslında annelerimizdir.Çocuk gelşim çağına gelinceye ve kendini bilinceye kadar 24 saatenin 4/3 annesiye geri kalan 4/1 de babası ile geçirir.Bu bahisle Çocukları geleceğe anneler hazırlar.Çocuğun hayatı tanımasında kendi kişiliğinin oluşmasında model olma bakımından annenin çok önemli bir rölü vardır.Hayat bir okulsa insanlık mektebinin ilk öğretmenleri annelerdir.Büyük insanları hep büyük anneler yetiştirmiştir.Onun için denmiştirki " Beşiği sallayan dünyayı sallar " Bu yönüyle aslında Toplumların görünmeyen mimarları annelerimizidir.

Bir milletin ve bir toplmun güçlü olması eğtimli ve donanımlı annelerle mümkündür.Eğer bir toplumda anneler çocuklarını geleceğe ve hayata hazırlayacak bilgi ve donanıma sahip değilse o milletin ve toplumun çöküşü mukadderdir.Bunun için denmiştirki " Kadın sendelerse toplum yüz üstü düşer " Belkide Sevgili Peygamberimizin (a.s.) " Cennet annelerin ayakları altındadır " hadisin bize bir anlatmak istediğide bu olmalı.Bütün bunlar gösteriyorki İstikbalde cennetlik ve cehennemlik toplumların inşası tamamen annelerin eğtimi ile ilgili bir durumdur.

Hergün çarpık ilişkilerin, ihanetlerin pompalanıp özendirildiği ,bunların normalmiş gibi gösterildiği, kendi değerlerimizin hiçe sayıldığı tv.dizilerin arasında kaybolmuş anne adyalarının ve annelerin oluşturduğu veya oluşturacağı bir toplumdan kime ne fayda gelirki ? Sokakta çarşıda gördüklerimiz çevremizde yaşadıklarımız ve geldiğimiz bu günkü nokta bütün bunların açık bir göstergesi değilmi ?.Bu ne biçim toplum , bu nebiçim insanlık ,nerde ahlak nerde fazilet hiç bir şey kalmadı diyenler ilk önce kendi vicdanlarında bunu sorgulamalılar.

Şairin dediği gibi " Bilmem neden gündelik işlerle telaştasın ? / Kızım, sende Fatihler doğuracak yaştasın; " Bize bu ruhta ,nine hatun ruhunda ve şuurunda anneler gerek.Eskiden bizim annelerimiz varmış abdestsiz çocuklarını emzirmezlermiş.Eşinden hamile kaldığı zaman karnındaki çocuk haramla büyümesin diye eşinin eve getirdiklerinin helal rızıklar olmasına daha bir hassasiyet gösterirlermiş.Bu annelerimizin bütün hasasisyetleri bu ulvi gayeler üzerien kurulu imiş. Öyle anneler varken öyle büyük insanlar yetişmiş.Büyük insanların yetişmesindende büyük devletler doğmuş.Onun için denmiştirki " İslamda çocuk eğtimi anne karnında başlar " Geldiğimiz sonuç bu açıdan baktığımızda çok acı bir manzara. Halkımızın tv dizileri vasıtası ile annelerimiz üzerindeki gizli planları iyi anlamsı dileği ile

Selam ve sevgilerimle

Hikmet Gündüz

Allah Bir ve Tektir , Ancak Tanrılar Sürüyledir.
















Kuranı kerimde bahsedilen Allah'ın 99 ismi vardır.Bunların hepsine birden esmâü’l-hüsnâ denir.Rabbimize bu ismlerle dua etmemiz istenir.Nitekim Araf Suresi 180.Ayeti kerimesinde biz müslümanlara Rabbimiz şöyle buyurmaktadır.

* En güzel isimler (el-esmâü’l-hüsnâ) Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.( A’RAF 180.)

Kuranda Allah'ın zikredilen 99 isimi arasında Tanrı diye bir isim ve kavram yoktur.Allah kendi ismi dışında kendisine başka isimler atfedenlerin yanlış ve sapık yolda olduklarını ,bu gibi insanlara müslümanların uyup itibar etmemeleri gerektiği konusunda yukarıdaki ayettede görüldüğü üzere bizleri uyarmaktadır.

Tanrı kavramı niyet olarak tekil manada Allah yerine kullanılsa bile çoğul bir kavramdır.İlahi ve kutsal kitapların dışında insanların kendisinden üstün gördükleri Allahın yerine tapındıkları varlıklara verdikleri isimlerdir.Peygamberler Hz Ademden bu yana, hep bu sahte ilahlarla mücadele edegelmişlerdir.İnsanlık tarihine bakılıdığında yer Tanrısı ,gök Tanrısı ,güzellik tanrısı ,aşk tanrısı gibi bir çok tanrıların olduğu görülür.İslam ve tehvid inancında kainatın ve evrenin tek yaratıcısının Allah olduğu onun evelinin ve sonrasının olmadığı ve olmayacağı bize bildirilmektedir.Bu konuda kuranda birçok sure ve ayet vardır.Bu surelerden birdide her gün namazlarımızda okuduğumuz İHLAS SURESİDİR.Bakınız İhlas suresinde Rabbimiz bize kendisini nasıl tarif ediyor.

İHLAS SURESİ VE ANLAMI

Kul hüvellâhü ehad.

Allâhüssamed.

Lem yelid ve lem yûled.

Ve lem yekün lehû küfüven ehad.

ANLAMI

De ki: "O ALLAH, (eşsiz, benzersiz) bir ve tek'tir.

ALLAH Samed'dir (her şey O'na muhtaçtır, O hiçbir şeye muhtaç değildir)

"(O) doğurtmadı/doğurmadı (hiçkimsenin babası veya annesi değildir) ve doğmadı (hiçkimsenin çocuğu değildir)."

"Hiçbir şey O'na denk (ve benzer) değildir.";

İhlas suresindede görüldüğü üzere Allah'ın bir ve tek olduğu , Herşeyin ona muhtaç olduğu halde onun hiç birşeye muhtaç olmadığı , O'nun doğmadığı ve doğurulmadığı , erkekliği ve dişiliğinin olmadığı , Anne ve Baba olmadığı ,onun bizim aklımızdan geçen veya geçmeyen yaratılmış ve yaratılacak hiç bir varlığa benzemediği ifade edilmektedir.

Bu sure Ayrıca haşa Allah Hz.Meryemin eşi ,Hz.İsa Allahın oğlu ,Allah ise Hz.İsanın babası diyen hirıstiyanlara tokat gibi bir cevaptır.Ayrıca kültürümüze hırıstiyan litaratüründen girmiş olan Allah baba inancının çok büyük bir sapıklık olduğunu ve Allaha Allah baba denilemeyeceğini ifade ediyor.

Yine Allah (c.c.) Fatiha Suresinde bize kendini şöyle tarif ediyor.

1 Bismillahirrahmanirrahim

2 El hamdü lillahi rabbil alemin

3 Er rahmanir rahıym

4 Maliki yevmid din

5 İyyake na'büdü ve iyyake nesteıyn

6 İhdinas sıratal müstekıym

7 Sıratallezine en'amte aleyhim ğayril mağdubi aleyhim ve lad dallin.

Anlamı

1 Esirgeyen bağışlayan ,Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

2 Bütün Hamd ve övgüler O alemlerin Rabbi olan Allaha mahsustur.

3 O Rahman, Rahimdir.

4 O din ( Kıyamet ) gününün yegane maliki ve sahibi olan Allah'tır.

5 Rabbim Sade Sana ibadet eder, sadece Senden yardım dileriz.

6 Ya Rabbi bize Hidayet eyle bizi doğru yoluna ilet !

7 Bizi kendilerine nimet verdiğin salih kullarının ,has kullarının yoluna ilet.Gazabına uğramışların ve sapıtmışların yoluna değil.

Aminn...

Fatiha suresinde görüldüğü üzere Allah (c.c ) bahsedilirken onun bütün Alemlerin Rabbi olduğu ,Kıyamet gününün tek sahibi ve maliki olduğu ,bundan dolayıdırki ; bütün övgülerin, hamd ve şükürlerin yalnızca Alemlerin Rabbi olan Allaha mahsus olduğu ,bizim yalnızca ona ibadet edip ,ondan yardım dilememiz gerektiği ,bizi doğru yoluna ,sevdiği ve salih kullarının yoluna iletmesi için ona dua etmemiz emrediliyor. Dikkat edilirse Allahın tekliğine tüm evrenin ve bütün alemlerin yaratıcısı ve tek sahibi olduğuna özellikle vurgu yapılıyor Yukarıda açıklanan sureler bize açıkca gösteriyorki.Allahtan başka ilah yaratıcı yoktur.Tanrılar insan ürünü olup yaratan değil ,yaratılan mahluklardır.Bu nedenle bir müslüman açısından yaratıcı olarak her zaman Allah vardır.Tanrı diye bir kavram yoktur.Şöylede diyebiliriz.Allah bir ve tektir, oysaki tanrılar sürüyledir.

Selam ve Sevgilerimle Allaha Emanet olun

Hikmet Gündüz

PAROLAMIZ SEVGİ YOLUMUZ KARDEŞLİKTİR











Herkes aynı şeye bakar ama herkes farklı şeyler görebilir.Bu insanın fıtratında ve doğal olan bir şeydir.Farklılıklar hiç bir zaman kavga nedeni olmamalı.Bizler genel anlamda çok farklı kültürlerin iç içe olduğu bir milletiz.Çok farklı kültürlerin olduğu bir yerde Saygı ,Sevgi,hoşgörü ve gönül dili devreye girmeli.Yok eğer tersi olursa o toplumda çatışma kültürü oluşur.Cumhuriyet tarihimizde yaşadığımız ve çok canların yandığı vahim olaylar, çatışma kültürünün getirdiği acı faturaların bir sonucu değilmidir. ?

Gelin bizler hiç olmazsa bu toplumun kanaat önderleri olarak örnek davranışlar içinde olalım.Bir birimize hoşgörülü olalım.Sevgi ve kardeşlik dilinden konuşalım. PA ROLAM I Z SEVGİ YOLUMUZ KARDEŞLİK OLSUN

Beğenilmek Kime ? Kimin İçin OLmalı ?

















İnsanoğlu İnsanlar içinde farkedilebilmek uğruna , olağan üstü her terlü çabayı gösterirken ; Nedense Rabbinin kendisini farkedip hoşnut olacağı hiç bir çaba ve faliyet içinde bulunmaz.Halbuki insanlara beğenilmenin öyle fazlaca bir getirisi yoktur.Ancak bir insanın Allah taraından farkedlip sevilmesinin dünya ahret sonsuz kazanımları vardır.İşte insan oğlu ebedi olanın değilde , geçici olanın peşinde koşan böylesine garip bir varlıktır.

( Hikmet Gündüz )

Beşiği Sallayanda Dünyayı Sallayanda Kadındır


















Beşiği sallayanda ,Dünyayı sallayanda kadındır.Kadın sendelerse toplum yüzüstü düşer.Kadınlar bir milleti inşa eden görünmeyen mimarlardır.Bireyleri ve toplumları eğiten ,geleceğe hazırlayan kadınlardır.Kadınlar ailenin ve toplumun ilk öğretmenleridir. Birey ve toplumlar edindiği İlk değerleri kadınlardan alır.

Bir milletin veya toplumun kalitesi onu oluşturan kadınların eğtim ve kültürü ile özdeştir. Bir milleti ve ya bir topluluğu yıkmak , yoketmek isteyenler ilk önce kadınları hedef alırlar.Yine yeryüzünde kökleri derinlere uzanan büyük bir millet inşa etmek isteyenler işe llk önce kadınlarla başlarlar.

Ne kadarda doğru bir söz " BEŞİĞİ SALLAYAN DÜNYAYI SALLAR " ve yine ne kadar güzel bir söz " KADIN SENDELERSE TOPLUM YÜZ ÜSTÜ DÜŞER " İslami Manada düşünürsek eğer ,birey ve toplumları Cennete götürecek yoluda ,Cehenneme götürecek yoluda kadınlar inşa ederler.Kadınları eğitimli olmayan bir milletin geleceği ve atisi karanlıktır.

Hikmet Gündüz

22 Eylül 2010 Çarşamba

ÖNYARGI

Önyargı; Yakinen tanımadığımız bir kişi veya bir topluluk hakkında olumlu veya olumsuz yönde peşin fikirli olmak anlamına gelir.

Bireyi önyargıya iten nedenler arasında inasanların içinde bulundukları sosyal dokunun çok önemli bir etkisi vardır.

Çoğu zaman yetişme tarzları ,yaşam biçimleri ,inanç yapıları, ideolojik düşünceler ,siyasi tercihler ve her türlü fanatizm birey ve toplumlardaki önyargının oluşmasındaki en büyük etkenlerdir.Biz burada daha çok birey ve toplumdaki önyargının olumsuz yönleri üzerinde duracağız.Ülkemizden ve içinde yaşadığımız toplumdan örnekler verecek olursak ön yargılardan oluşmuş kalıplaşmış bakış açılarını şöyle sıralayabiliriz.

* BÜTÜN BAŞÖRTÜLÜ KADINLAR ÖRÜMCEK KAFALIDIR

* BÜTÜN AÇIK GİYİNEN KADINLAR NAMUSSUZDUR

* BİZİM GİBİ DÜŞÜNMEYEN HİÇ KİMSE MİLLİYETCİ DEĞİLDİR

* BÜTÜN ÇİNGENELER AHLAKSIZ VE EDEPSİZDİR

* BÜTÜN KÜRTLER VATAN HAİNİDİR PKK LIDIR KÖTÜDÜR

* BÜTÜN TÜRKLER KÜRTLERİN DÜŞMANIDIR.

Bu örnekleri dahada çoğaltabiliriz.Önyargılar ve fanatizm objektif olarak bakmanın ve düşünmenin önündeki en büyük engeldir.Ön yargılı insanlar çevresinde gelişen her türlü olaya kendi gözüyle bakarlar.Olayları kendi bakış açısıyla yorumlarlar.Ön yargılı bir birey veya topluluk kendi düşüncelerinin her zaman en doğru olduğuna inanır.Onlarda fikir ve düşünce çoğu zaman bir saplantıdan ibarettir.Onları ikna etmek de oldukça zordur. Einstein derki “ bir ön yargıyı ortadan kaldırmak atomu parçalamaktan daha zordur ”

Bir düşünce adamı olan Yazar KEMAL URAL bu konuda şöyle diyor. "

" Düşünceniz ne ise hayatınızda odur. " yani nasıl bakarsanız öyle görürsünüz .Hayatınızı değiştirmek istiyorsanız düşüncenizi değiştirin. Yani ön yargılı olan insanlar bütün bir hayatı tek renk olarak yaşarlar, tek ren olrak görürler.Hayatı tanımak ve anlamak çoğu zaman kendinizin dışındakilerinde varlığını kabul etmek ve anlamak anlamına gelir.Ön yargılar çoğu zaman bir yönlendirmeden , bir öğretiden doğar.Bu bir dünya görüşü veya birilerinin bize empoze ettiği bir düşünce tarzıda olabilir.Bu birilerinin peşine takılıp gitmek ona körü körüne bağlanmakta olabilir.Ön yargının fanatizmleşmiş şeklini bugünkü toplumumuzu bölecek duruma kadar gelmiş olan siyasi yapılaşmada görebiliriz.Halbuki insan asıl doğrulara kendi düşüncesiyle kendi sorgulamalarıyla ulaşabilir. Bir başkasının peşine takılarak onun çoğu düşüncesini sorgulamadan kutsallaştırmak yanılgıların en büyüğüdür.Bu konuda bir düşünür şöyle diyor." Aklınızı bir başkasına vermeniz ,vücudunuzu vermenizden daha utanılacak bir köleliktir

Geçen pazar Türkiye genelinde bir refarandum oldu.Evet ve hayır alanındaki kutuplaşmalar bunun yanında büyük önyargılarıda beraberinde getirdi.Hayır diyenlerin büyük çoğunluğu bu yasaları çıkaran partiye ve onun liderine olan ön yargılarından dolayı yasalar üzerindeki değişikliklere bakmaya bile gerek duymaksızın sırf Tayyip Erdoğan bu yasaları çıkardı diye hayır dediler.Yine evet diyenlerin büyük bir çoğunluğuda CHP askerin diliyle konuşuyor bunlar darbeci bir anlayışa sahip diyerek ,hayır diyenlerin diğer argümanlarına bakmaksızın evet dediler.

O gün tüm muhtarlar kamu adına görev yaptılar.Bizde teknolojik imkanlardan yararlanarak seçim kurulunun talimatı doğrultusunda mahallemizde oy kullanılan üç okulda dizüstü bilgisayarlarla vatandaşa hizmet verdik.Seçmen kartını kaybeden veya seçmen kartı ulaşmayan nerden baksanız 3000 den fazla insanımızın oy kullanmasına vesile olduk.Ancak buna rağmen seçmen kütük listelerine askı sürecinde bakmayan ve kendilerini nüfus müdürlüğü adres veri tabanına kayıt yaptırmayan ve bu nedenle seçmen olamayan mahalle sakinlerimizden bir kısmı siyasi düşünce farklılığımızdan dolayı bizi suçlayarak seçmen kartlarının tarafımızdan bu nedenle çıkarılmadığını düşünerek bizi üzecek davranışlarda bulundular.Halbuki seçmen kartları 49 milyon seçmenin tamamının kayıtlı olduğu Nüfus Müdürlüğünün adres veri tabanından verilmektedir.Muhtarlık kayıtları ile bu işin bir alakası yoktur.Ama ön yargılı kişilere bunu anlatamak o kadar zorki sormayın.

Ben şahsen her grupta, her siyasi düşüncede, her inanç yapısında yani insanın olduğu her yerde hem iyi hemde kötü insanlarla karşılaştım.Şu gruptaki , şu inanç yapısındaki ,şu siyasi düşüncedeki insanların tamamı kötüdür veya iyidir demek tam bir saplantı ve ön yargının sonucudur.

Sonuç olarak önyargılarımızdan kurtulduğumuz sürece ülkemizin huzur barış ve kardeşliğine daha fazla katkıda bulunabileceğimizi belirtmek istiyorum GÜZEL GÖREN GÜZEL DÜŞÜNÜR,GÜZEL DÜŞÜNEN İSE HAYATTAN LEZZET ALIR.GÖZÜNÜ KORUYAMAYAN KİMSE DÜŞÜNCESİNİDE KORUYAMAZ

Selam ve Sevgilerimle

28 Haziran 2010 Pazartesi

Aşkı Memnu Dizisinin Düşündürdükleri


Terörün tırmandığı, hergün şehit cenazelerinin arttığı ve analarımızın kan ağladığı bu günlerde Aşkı Memnu dizisinin final bölümü izlenme rekoru kırmış, öyleki reytingler zirveye vurmuş.

Hergün onlarca şehit verilmiş, ocaklara ateş düşmüş kimsenin umurunda bile değil varsa yoksa Aşkı Memnu . Herkes ekranlara kilitlenmiş heyecanla Aşkı Memnu dizisini izliyor.

Durum öylesine vahimki evi yangın sarmış içeridekiler ya farkında değiller , yada farkında olmayacak kadar sarhoşlar sanki. Geçmişte acısını ve mutluluğunu beraberce paylaşmış böylelikle birçok badireyi atlatabilmiş olan milletimizin bu durumu hiçte hayra alemet birşey olmasa gerek.

Genel çerçeveden baktığımızda Milletimizin maddi ve manevi dinamiklerinin her yönden kuşatıldığını görüyoruz.İslam aleminin ve Türki cumhuriyetlerinin abisi durumundaki milletimizi bu sahneden, bu coğrafyadan silmek isteyenler adım adım hedeflerine doğru yürüyorlar.
Yıkılan büyük osmanlının külleri üzerine kurulan Türkiye Cumhuryetinin yeniden tarihi misyonuna dönmesinden, büyük devlet olmasından korkuluyor ve bu önlenmek isteniyor.

Bir milletin ana numunesi, çekirdeği ailedir.Siz bu ana numuneyi aslından uzaklaştırdığınız ,başka kültürlerin içinde erittiğiniz zaman ortada ne devlet kalır ne millet kalır.Bir düşünür şöyle diyor. " BEŞŞİĞİ SALLAYAN DÜNYAYI SALLAR " yani o beşşiği sallayan anneler öyle evlatlar yetiştirirki tarihe ve insanlığın gidişine yön verir, Yani büyük insanları ancak büyük anneler yetiştirebilir.Annler donanımlı olacakki toplum sağlam olsun.Onun için demişlerki " KADIN SENDELERSE TOPLUM YÜZ ÜSTÜ DÜŞER " Aşkı memnu gibi dizilerin arasında kaybolmuş kadınlarımızın bu ülkeye bu topluma vereceği ne olabilirki ? Şair diyorki ;BİLMEM HALÂ NE DİYE OYUNDA OYNAŞTASIN /KIZIM SENDE FATİHLER DOĞURACAK YAŞTASIN Şimdi biz o nitelikte anneleri mumla arar hale geldik.

Kaldırımda yürürken 17-18 yaşlarında iki genç Aşkı Memnu dizisi ile ilgili aralarında şöyle konuşuyordu. Biri diğerine

- Baksana adam yengesine nasılda asılıp sulanıyor ,Benim yengemde çok güzel bendemi asılsam ne yapsamdiyerek gülüşüyorlardı.

Bir toplumun ana direği dindir siz bunu yıkarsanız ortada ne ahlak kalır nede maneviyat. Toplumumuzun maneviyat ve dinden hızla uzaklaştığı şu süreçte bir çok çarpık ilişkiler yaygın hale geldi. Teyzesi ,ablası ,kızı hülasa dinimizin birinci derece yasakladığı haram ilişkiler su yüzüne bir bir çıkmaya başladı.Bütün bunlar bu tür dizilerin pompalaması ile oldu.

Mahşer ve hesap günü korkusunu kendi içinde ve vicdanında taşımayan bir topluluk hayvanlaşır ve her türlü cinsi sapıklığın içine düşer.KURAN BİZE BU KONUDA LUT KAVMİNİ ÖRNEK OLARAK VERİYOR.

Bu diziyi ben birkez olsun izlemedim.İzleyenler benim gençlik yıllarımda ülkemizde oynayan kimin eli kimin cebinde olduğu belli olmayan ahlaksız dallas dizisine benzetiyorlar.Bu tür dizilerle toplumumuz kendi değerlerinden ,islam dininden soyutlanarak ahlaki yönden asimile edilmek isteniyor.Filimlerle verilen bu narkozuda millet olarak çok rahat yutuyoruz.

Baştan aşşağı cinsellik,ihanet,enişteyle,Yengeyle sapkın ilişkileri sahneleyen bu dizi nasıl olduda bizim toplumumuzda bu kadar izlenme rekorları kırdı bilemiyorum.

Hergün şehit cenazelerinin kalktığı bu günlerde halkımızın gündeminde daha çok bu tür diziler yer alıyorsa.Bizi kendi değerlerimizden uzaklaştırmak ve asimile etmek isteyen iç ve dış düşmanlar demekki epeyce mesafe almışlar demektir.

Çanakkalede ve istiklal savaşında bu kutsal değerler için can vermiş, şehit olmuş müslüman ecdadımızın şu torunlarına bakınki ne hale gelmişler ?

Sen her yıl çanakkale geçilmez diye tören yap dur.Çanakkale çoktan geçilmiş bile.Bu gün bu topraklar üzerinde yaşayanların bayağı bir ekseriyeti giyimi ile kuşamı ile sosyal ve kültürel hayatı ile o şehitlerimizin kimliğini değil , o şehitlerimizin göğüs göğüse çarpıştığı Fransız ve ingilizlerin avrupa toplumunun kimliğini temsil eder duruma gelmişlerdir.Yani kale içten feth edilmiştir..Kimse kırılıp gücenmesin bunlar bizim acı gerçeklerimiz.

17 Ocak 2010 Pazar

SEVGİLİNİN ÇAĞIRDIĞI YERE GİTMEK


Eski Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki'nin bir hikâyesi vardır: Hikâye şöyledir:

Adam, geç vakte kadar çalışmış, saat ikiye doğru yatmıştı. Sabah olmuştu fakat bir türlü kalkmak istemiyordu. Yatakta dönüp duruyordu. Derken kulağına bir ses geldi. İnsanın ruhunu okşayan bir ses... Süleymaniye'nin minarelerinden süzülüp gelen ezan sesi... Ezan sona ermek üzereydi. Yataktan hâlâ kalkamıyor, uyumak istiyordu. Müezzin, "Esselatu hayrun minen nevm (namaz uykudan hayırlıdır)" deyince kendine geldi ve sanki karşısında duran biriyle konuşmaya başladı: "Bu adam böyle gecenin sonunda ve uykunun en tatlı bir zamanında tatlı uykusunu bırakıp da buraya niye gelmiş? Ne söylüyor?"

Bunları düşünürken, içinden bir ses geldi: "Müezzinin dediklerini duymuyor musun? Allah'a imanım var, Peygamber'e inandım diyorsun! Sırası geldikçe Allah'ı ve Peygamber'i sevdiğini söylüyorsun. Bunlar hep lafta mı kalıyor? Sevmenin birinci alameti, sevgilinin çağırdığı yere gitmek değil mi? Mademki Allah'ını seviyorsun, Peygamber'ini seviyorsun, öyle ise onların çağırdığı yere niçin gitmiyorsun? Bu vakitte uyumaktansa, namaz kılmanın daha hayırlı olduğunu kendin kulaklarınla işittin. Yine de yerinden kımıldamayacak mısın? Bir de sevmekten sevgiden bahsediyorsun. Anlaşılan sen sevmenin ne demek olduğunu bilmiyorsun."

Bir insan sahip olduğu şeyden ne isterse, efendisi kölesinden nasıl bir itaat beklerse, Allah da kulundan bunu bekler. Almanya'ya gittiğimde dediler ki: "Sen de bir şeyler söyle..." Dedim ki, "Ey Müslümanlar! Mister Huk'a itaat ettiğiniz kadar, Allah'a itaat edin, evliya olursunuz!" Camiden çıkarken, bir adam ağlaya ağlaya yanıma geldi. "Ben..." dedi, "Alman patronuma itaat ettiğim kadar, Allah'a itaat etmiyorum. Allah beni affeder mi?"

"Amirine, kumandanına, patronuna, babana ve ustana itaat eder gibi Allah'a itaat etmeyi öğrenmelisin! Evini, barkını düşündüğün gibi, dinini imanını düşünmelisin!" dedim.

Ben 20 sene askerlik yaptım. İslamiyet'i askerlikte öğrendim. Askerlik şudur: Her şartta kumandana itaat! Yat diyor yatıyoruz, kalk diyor kalkıyoruz, çamurda sürünüyoruz. Hava çok sıcak, çok soğuk; önemli değil. Vazifeye devam. İtirazı olan askerlikten atılır.

İnsan makine alır, kendisi için çalıştırır, araba alır gideceği yere ulaşmak için; Allah da kullarını yaratmış, kendisine itaat etsin diye... Ak saçlarımız ahiret için alınmış bilettir. Onu başımızın üstünde taşıyoruz. Saçının rengi değişip de huyunun rengini değiştiremeyen insanlar, ahiret yolculuğuna hazırlıksız çıkar.

Necip Fazıl diyor ki,

"Şu geçeni durdursam çekip de eteğinden

Soruversem, haberin var mı öleceğinden?"

Hangi yaşlıya sorarsanız sorun, der ki, "Ömrüm bir kuş gibi uçup gitti. Hiçbir şey anlamadım."

Tul-i emel, disiplin altına alınmalı. Elbette para kazanalım, mevkimiz makamımız yükselsin; fakat dünyaya asıl gönderiliş gayemizi, Allah'ı, dini, ibadetleri unutmamak şartıyla. Ahirette bize fayda vermeyecek şeylere gönül bağlamamak lazım. Dünyadaki hayatımız seksen sene bile olsa, sonunda öleceğiz, ahiretteki hayat sonsuz...

"Ortam kötü, dindar olamıyorum, dinimi gereği gibi yaşayamıyorum" diyenleri ben anlamıyorum. Ortamın kötülüğünden bize ne? Biz inandığımız gibi yaşarız. Günümüz Türkiye'sinin hali geçmişteki kötü günlerden daha kötü değil. Hatta Türkiye'de dinliye ve dinsize tanınmış öyle bir hürriyet var ki, belki böyle bir hal bir daha ele geçmeyecektir. 14 asırlık İslam tarihi içinde Müslümanlar tatlı ve acı günler yaşamıştır. En acı günlerde, en büyük adamlarını yetiştirmiştir. Osmanlıların en karanlık günlerinde Mehmet Akif, Elmalılı Hamdi, Bediüzzaman yetişmedi mi? Unutmamak lazımdır ki, karanlıkta yıldızlar daha iyi parlar.

Parçalanan bir gemiden, okyanusa düşmüş kazazede de olsak, intihara hakkımız yok, çırpınacağız.


28 Ekim 2009 Çarşamba

MÜSLÜMAN’A HARAM” ÇEŞMESİ



Vaktiyle Bursa’ da bir müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı”, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: “Her kula helâl, Müslüman’a haram!..”
Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye...
Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzûra getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dîni İslâm, ahâlisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu
Müslüman’a yasakla!.. Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?..” diye çıkışmışlar adama.
Adam:
- “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin isbat ister, delil şarttır…”
dedikçe kadı kızmış:
- “Ne delili, ne isbatı?.. Sen fitne çıkardın, Müslüman ahâlinin huzûrunu kaçırdın, katlin vâciptir!” demiş.
Demiş ama, bir yandan da merak edermiş:
- “Nedir gerekçen?..” diye sormuş.
Adam:
- “Bir tek Sultan’a derim…”
diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş...Padişah da sinirlenmiş ama, diğer yandan o da meraklanırmış:
- “De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl,
Müslüman’a haram yazarsın?..”
Adam, başı önünde konuşur:
- “Delilim vardır, lâkin isbat ister.”
- “Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?..”
- “O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultânım…”
- “Eeee?!..”
- “Sultânım, herhangi bir havradan (sinagog) rastgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…”
Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Mûsevîler, “ne oluyor, bu ne zulüm?.. Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masûmdur, gerekirse kefâlet ödeyelim...”
Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş… Bir hafta dolunca, adam:
- “Sultânım, artık bırakmak zamanıdır” demiş.
Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler…
Az zaman geçmiş ki, adam:
- “Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz içinyaptırınız Sultânım” demiş.
Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar âyininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutlulukk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar... Levantenler din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla
daha bir sarılmışlar birbirlerine...

Sultan:
- “Bitti mi?..” demiş adama.
- “Sultânım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş.
- “Şimde nedir isteğin?..”
- “Efendim, pâyitahtımız Bursa’nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimad edilen âlimini alınız minberinden…”
Adamın dediğini yapmışlar, Ulucâmi imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler...
Ve ne olmuş bilin bakalım?..
Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz?.. Hiç olmazsa va’zı bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış...
Geçmiş bir hafta, “nerde imam” diye gelen-giden yok!.. Aptal ve câhil bir imam tâyin edilmiş yerine, ne konuştuğunu kendi kulağı duymayan tam yobaz cinsinden biri… Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta derdest edilen koca âlim için:
- “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…”
- “Kimbilir ne halt etti de tevkif edildi!..”
- “Vah vaah!.. Acırım arkasında kıldığım namazlara…”
- “Sorma, sorma...”
Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:
- “Eee, ne olacak şimdi?..
Adam:
- “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.”

“Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş:
- “Ey büyük Sultânım, siz irade buyurunuz lûtfen, böyle Müslümanlar’a su helâl edilir mi?..”
Sultan acı acı tebessüm etmiş:
- “Hava bile haram, hava bile!..” demiş...

27 Eylül 2009 Pazar

BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN



Bayram, zihnin, kalbin ve dilin orucunun tutuldugu mübarek ayı Ramazanın coşkulu bayramı, Hosgeldin!Bayramın mübarek olsun, Türkiye.. Bayramınız mübarek olsun topraklarındaki ve kalplerindeki düşmanın ağır baskısından acı çeken, ama yine de hakkından gelenler.. Bayramın mübarek olsun Guantanamo. Bayramın mübarek olsun Ebu Garib. Bayramınız mübarek olsun, hapishane ve hücredekiler. Bayramın mübarek olsun Kudüs'ün taşları. Bayramın mübarek olsun yetim çocuk. Bayramın mübarek olsun savaşın yıkıcı hayatındaki sabırlı eş. Bayramın mübarek olsun, ailesi için feryat eden, aç yatan, endişeyle gezen, ama kalbi zengin ve onurlu fakir adam. Bayramınız mübarek olsun çocuklarına dudağında her daim mübarek bir dua mırıldanan yaşlı ve sakatlar.. Bayramın mübarek olsun varlığını Allah yolunda hesapsız sarfeden zengin kişi. Bayramınız mübarek olsun, birbirini yalnız Allah için seven arkadaşlar.. Bayramınız mübarek olsun unutulmuşlar, bayramınız mübarek olsun mahrum kalmışlar, bayramınız mübarek olsun direnenler, bayramınız mübarek olsun.Yeryüzündeki her bir Müslümana, Bayramın mübarek olsun!

15 Eylül 2009 Salı

ÖZDEN YÜREKTEN VE ÇOK GÜZEL BİR DUA



Ey RABBİM

Sözlerin en güzeli hiç şüphesiz sana ait,Bizim
söylediklerimiz,Söyleyemed
iklerimiz, Söyleyeceklerimiz,İçimizde
sakladıklarımız,Suskun bıraktıklarımız,Terk ettiklerimiz,
Unuttuklarımız,Fısıldadıklarımız,Hepsi, hepsi, sözlerin hepsi!Ancak
sana yöneldiği için güzeldir
Şüphesiz duayı dilimize veren sensin,Dilimizi duaya çeviren
sensin,Sözlerin en güzeli sana aittir,
Ve sözlerin en güzeli sana hitap etmektedir.

Ey RABBİM

Ebediyen bana yakınlığını tattırdığın için,Bana vahyettiğin tüm
gerçekler için,Bani hayat denen bu sonsuz lezzet pınarının başina
oturttuğun için,Bildiğin tüm ayıplarımı örttügün için, Gördüğün tüm
kusurlarımı bağışladığın için,Umuduma katık ettiğin tüm hayallerim
için,En sevgilini bana elçi gönderdiğin için,Ey sevgili,Beni aşkına
muhatap ettiğin içinSonsuz hamd sana Sonsuz minnettarlık sana Sonsuz
minnet sana Sonsuz şükür sana Sonsuz teşekkür sana…

Ey RABBİM

Tut elimden sonsuz kudret elinle,Beni hiçliğe düşmekten
alıkoy,Unutulmuşluktan uzak eyle beni,Varlığına komşu eyle beni,Ben
acizim dayanağım sensin,Fakirim ben sığınağım sensin,
Dilsizim sözüm sensin,Körüm ben gören sensin,Sağırım, ki sen
işitensin…

Ey RABBİM

Sözlerin en güzeli sana aittir.Ve sözlerin en güzeli sana hitap
etmektedir.Bu kırık dökük sözlerimi,Bu perişan hitabımı, Sen kabul
eyle,Sen güzelleştir.Ki sen bana aşktan kanatlar vermiştin ya! Aşkın
semasına uçurmuştun ya beni, Elimi sen dokumuştun ya, Hani ele avuca
gelmez dokunuşları sen bahşetmiştin ya bana,Gözüme kendi nazarında
ışıklar vermiştin ya,
Gözle görülür güzellikler vermiştin ya bana, Yüzüme tebessümü sen
giydirmiştin ya,
Tebessümüme karşilık veren güzel yüzler koymuştun ya karşima…

Ey RABBİM

Yoktum ben sen varettin!Unutulmuştum. Ki sen sevdin,Sevdiğin için
varettin.Bir sen sevdiğin için var edildim.Bir sen beni andığın için
ihya edildim.Öyle ise,
Ey RABBİM
Varlığımı aşkına armağan eyle,Yak beni aşkının ateşinde,Al beni bu
rüyadan,Al beni bu dünyadan,Bu kırılgan varlığımı ebedi baharına
toprak eyle…

Ey RABBİM

Bütün güzel sözler sana söylemekle güzeldir.Kırık dökük de olsa kabul
eyle sözlerimi,Yıkık dökük de olsa duy yakarışlarımı,Kabul eyle
beni,Kabul eyle sözlerimi,Suskunluğumu, Dilsizliğim,En güzel dua
eyle,Dua eyle dilsizliğimi,Dua eyle suskunluğumu,En güzel dua eyle,
Ki sözlerin en güzeli sana hitap etmekle güzeldir.Dua eyle
sözlerimi,Güzel eyle