1 Kasım 2008 Cumartesi

Tabuttaki Sır



Mustafa kırk yaşlarında alkolik biriydi.Onu Fatih Karagümrükte tanımayan yoktu.Nasılsa alkolün tutsağı olmuş bundanda kendini bir türlü kurtaramamıştı. Mustafa gerek Muhtarlığımızın gerekse semt sakinlerinin çabası sonunda Bakırköy Ameteme tedavi olması için bir çok kez yatırılmış ancak yinede alkolü yenememişti.

Mustafa Alkolik olsada iyi kalpli ve aynı zamanda inançlı biriydi.Bu haliylede olsa namazını kılmak için gayret gösterirdi.

Mustafa ayrıca üniversite bitirmiş bilgili kültürlü şair ve edip biriydi.Mustafa bir bakarsın oturduğu yerde lisanı hal diliyle karıncalarla konuşur, bir bakarsın güzel bir seda ile ezan okur bazende sanki vahiyle yazılmış gibi kendisine ait özlü ve derinden manalı şiirler okurdu.

Mustafayla bir ağustos ayında bir sokak başında karşılaşmıştık.Elinde bir şarap şisesi ile öylece sokağın bir köşesinde beklyordu. Mustafa beni fark edince birden ayağa kalktı yüksek bir sesle

“ Muhtarım için Romayıda yakarım, Sobayıda yakarım “ diyerek bana olan sevgisini göstermek istemişti.Sonrada

- Ağustos ayında sobamı yakılırmış ben en iyisi Muhtarım için Romayı yakayım demişti.

Ben Mustafa’nın bu espirisine çok gülmüştüm.Halâ da ne zaman Mustafa aklıma gelse bu olayı hatırlarım ve gülerim.

Mustafa alkolik olmasından dolayı yakınları onu yanlızlığa terk etmiş, artık Mustafa sokaklarda yatar kalkar olmuştu.Bir gün bir cami avlusunda yatmış geceleyin altına kaçırdığı için caminin

avlusunu kirletmiş.İmamda bu yüzden onu fena halde azarlamış ve oradan kovmuştu.Çok

Geçmeden altı ay gibi bir zaman sonra imam vatan caddesinde feci bir trafik kazasında ölmüştü.

Bir gün Mustafayla bir yerde karşılaştığımızda bana

- Muhtarım o imam niye trafik kazasında öldü biliyormusun ? beni camiden kovdu ,bende ona beddua ettim , kimse beni incitmesin sen bile demişti.

Doğrusu Mustafanın bu sözünden çok ürkmüştüm.Mustafayı ne zaman görsem bana Bişr-i Hafî Hazretlerin hayatını hatırlatıyordu.Kimin ne olduğunu, kalpte olanları ancak Allah bilebilirdi.

Mustafa bir taraftan alkolün etkisiyle bir taraftanda sokakta yatıp kalkmasından dolayı ağır hastalığa tutulmuş artık yerinden kalkamaz olmuştu.Karnı iyce şişmiş sanırım siroz olmuştu.

Mevsim kışa dönmüştü sokakta kalmak onun için dahada zorlaşmıştı.O’ nun için birşeyler yapmalıydım.Hem insan olarak hemde bir mahalle Muhtarı olarak Mustafa’nın bu haline vicdanım el vermiyordu.Derken aklıma Uğur Aslan geldi.O zamanlar 1994 yıllardı sanırım. Kanal 7 yeni yayına başlamış Uğur Aslanda Şehir Işıkları isminde bir proğramın sunuculuğunu yapıyordu.

Proğramda bu gibi kişileri televizyona çıkartarak hayır severlerin yardım elini uzatmasını sağlıyordu.

Uğur beyi aradım çekim ekibi ile birlikte geldi. Bir Pazartesi günü Mustafa’nın çekimini yaptılar.

Mustafa çekim esnasında kamereya “ Kurtarın beni..! Kurtarın beni...! diye diye inliyordu. Uğur bey çekimin o hafta içinde iki gün sonra Çarşamba gecesi yayınlanacak diye bize bilgi verdi. Tek umudumuz bir hayır severin çıkıp Mustafayı sahiplenmesi idi.

Gösterime bir gün kala Salı sabahı ne yazıkki bana Mustafa’nın öldüğü haberi geldi.Durumu

Uğur Arslan’a bildirdim Mustafa öldü isterseniz onun haberini yayından kaldırın dedim. Anacak o yinede çekimi yayınladı. Mustafa’nın çektiği acılara dayanamayarak vefat ettiğini alt yazı ile geçti.

Mustafanın öldüğü gün Cenazeyi kadırmak için esnaflardan bir miktar para toladık.Sonrasında mezarlıklar müdürlüğüne haber verdik.İşlemler yapıldı Mustafa’yı defin için gasilhaneye götürmek üzere cenaze arabası gelmiş olay mahalinde bekliyordu.

Mustafanın öldüğü mekanda 250-300 adet boş şarap şişesi vardı.Cenaze imamı şarap şişelerini ve Mustafanın durumunu görünce bu görüntüden ürkmüş olacakki Üç defa “ Subhanallah ,Subhanallah,Subhanallah “ dedi .Sonra Mustafa’yı bir battaniyeye koyup tabuta koyduk.

Tabutu kaldırmak için tabutun bir kolundan tuttuğumda omuzuma öyle bir ağırlık bindiki sanki Mustafayı Sadce ben kaldırmıştım yerden.Benim aklımdan acaba bu ağırlık Mustafa’nın günahları olabilirmi diye geçmişti.Enterasan olanın tabutu kaldıran diğer üç arkadaşında o anda hepsi aynı şeyi hissetmiş olmasıydı.Hepside birçok tabut kaldırdık ama böyle bir ağırlık bu güne kadar hissetmedik diyorlardı.

Mustafa’yı kazlıçeşmedeki gasilhaneye götürdük.Cenazesi yıkandı.Tabuta kondu. Sonra dört arkadaş tabutun dört kolundan tutarak cenaze arabasna koyduk.Birde ne görelim yıkanmadan önce tabutunu kaldırmakta zorlandığımız Mustafa’nın o ağırlığından hiç bir eser kalmamış, Mustafa adeta kuş gibi hafiflemişti.Bu durum karşısında tabutu kaldıran dört arkadaş hayretler içinde kalmıştık.İmama bu iki farklı durumu anlattığımızda bizlere aynen şöyle

dedi

- Kimin ne olduğunu ancak Allah bilir.

Evet bizde aynı şeyi düşünmüştük.Kimbilir Mustafa’nın cenazesini belkide melekler yıkamış ve günahlarıda akan sularla birlikte akıp gitmişti.Bir insan ne kadar günah işlerse işlesin eğer kalbininin bir köşesinde Allah’a ait bir sevgisi varsa; O Allah’ın kuluna rahmet nazarı ile bakması adına her zaman için bir sebeptir

Selam ve dua

Hikmet Gündüz

Hiç yorum yok: