28 Ekim 2009 Çarşamba

MÜSLÜMAN’A HARAM” ÇEŞMESİ



Vaktiyle Bursa’ da bir müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı”, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: “Her kula helâl, Müslüman’a haram!..”
Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye...
Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzûra getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dîni İslâm, ahâlisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu
Müslüman’a yasakla!.. Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?..” diye çıkışmışlar adama.
Adam:
- “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin isbat ister, delil şarttır…”
dedikçe kadı kızmış:
- “Ne delili, ne isbatı?.. Sen fitne çıkardın, Müslüman ahâlinin huzûrunu kaçırdın, katlin vâciptir!” demiş.
Demiş ama, bir yandan da merak edermiş:
- “Nedir gerekçen?..” diye sormuş.
Adam:
- “Bir tek Sultan’a derim…”
diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş...Padişah da sinirlenmiş ama, diğer yandan o da meraklanırmış:
- “De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl,
Müslüman’a haram yazarsın?..”
Adam, başı önünde konuşur:
- “Delilim vardır, lâkin isbat ister.”
- “Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?..”
- “O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultânım…”
- “Eeee?!..”
- “Sultânım, herhangi bir havradan (sinagog) rastgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…”
Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Mûsevîler, “ne oluyor, bu ne zulüm?.. Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masûmdur, gerekirse kefâlet ödeyelim...”
Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş… Bir hafta dolunca, adam:
- “Sultânım, artık bırakmak zamanıdır” demiş.
Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler…
Az zaman geçmiş ki, adam:
- “Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz içinyaptırınız Sultânım” demiş.
Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar âyininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutlulukk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar... Levantenler din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla
daha bir sarılmışlar birbirlerine...

Sultan:
- “Bitti mi?..” demiş adama.
- “Sultânım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş.
- “Şimde nedir isteğin?..”
- “Efendim, pâyitahtımız Bursa’nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimad edilen âlimini alınız minberinden…”
Adamın dediğini yapmışlar, Ulucâmi imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler...
Ve ne olmuş bilin bakalım?..
Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz?.. Hiç olmazsa va’zı bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış...
Geçmiş bir hafta, “nerde imam” diye gelen-giden yok!.. Aptal ve câhil bir imam tâyin edilmiş yerine, ne konuştuğunu kendi kulağı duymayan tam yobaz cinsinden biri… Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta derdest edilen koca âlim için:
- “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…”
- “Kimbilir ne halt etti de tevkif edildi!..”
- “Vah vaah!.. Acırım arkasında kıldığım namazlara…”
- “Sorma, sorma...”
Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:
- “Eee, ne olacak şimdi?..
Adam:
- “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.”

“Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş:
- “Ey büyük Sultânım, siz irade buyurunuz lûtfen, böyle Müslümanlar’a su helâl edilir mi?..”
Sultan acı acı tebessüm etmiş:
- “Hava bile haram, hava bile!..” demiş...

27 Eylül 2009 Pazar

BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN



Bayram, zihnin, kalbin ve dilin orucunun tutuldugu mübarek ayı Ramazanın coşkulu bayramı, Hosgeldin!Bayramın mübarek olsun, Türkiye.. Bayramınız mübarek olsun topraklarındaki ve kalplerindeki düşmanın ağır baskısından acı çeken, ama yine de hakkından gelenler.. Bayramın mübarek olsun Guantanamo. Bayramın mübarek olsun Ebu Garib. Bayramınız mübarek olsun, hapishane ve hücredekiler. Bayramın mübarek olsun Kudüs'ün taşları. Bayramın mübarek olsun yetim çocuk. Bayramın mübarek olsun savaşın yıkıcı hayatındaki sabırlı eş. Bayramın mübarek olsun, ailesi için feryat eden, aç yatan, endişeyle gezen, ama kalbi zengin ve onurlu fakir adam. Bayramınız mübarek olsun çocuklarına dudağında her daim mübarek bir dua mırıldanan yaşlı ve sakatlar.. Bayramın mübarek olsun varlığını Allah yolunda hesapsız sarfeden zengin kişi. Bayramınız mübarek olsun, birbirini yalnız Allah için seven arkadaşlar.. Bayramınız mübarek olsun unutulmuşlar, bayramınız mübarek olsun mahrum kalmışlar, bayramınız mübarek olsun direnenler, bayramınız mübarek olsun.Yeryüzündeki her bir Müslümana, Bayramın mübarek olsun!

15 Eylül 2009 Salı

ÖZDEN YÜREKTEN VE ÇOK GÜZEL BİR DUA



Ey RABBİM

Sözlerin en güzeli hiç şüphesiz sana ait,Bizim
söylediklerimiz,Söyleyemed
iklerimiz, Söyleyeceklerimiz,İçimizde
sakladıklarımız,Suskun bıraktıklarımız,Terk ettiklerimiz,
Unuttuklarımız,Fısıldadıklarımız,Hepsi, hepsi, sözlerin hepsi!Ancak
sana yöneldiği için güzeldir
Şüphesiz duayı dilimize veren sensin,Dilimizi duaya çeviren
sensin,Sözlerin en güzeli sana aittir,
Ve sözlerin en güzeli sana hitap etmektedir.

Ey RABBİM

Ebediyen bana yakınlığını tattırdığın için,Bana vahyettiğin tüm
gerçekler için,Bani hayat denen bu sonsuz lezzet pınarının başina
oturttuğun için,Bildiğin tüm ayıplarımı örttügün için, Gördüğün tüm
kusurlarımı bağışladığın için,Umuduma katık ettiğin tüm hayallerim
için,En sevgilini bana elçi gönderdiğin için,Ey sevgili,Beni aşkına
muhatap ettiğin içinSonsuz hamd sana Sonsuz minnettarlık sana Sonsuz
minnet sana Sonsuz şükür sana Sonsuz teşekkür sana…

Ey RABBİM

Tut elimden sonsuz kudret elinle,Beni hiçliğe düşmekten
alıkoy,Unutulmuşluktan uzak eyle beni,Varlığına komşu eyle beni,Ben
acizim dayanağım sensin,Fakirim ben sığınağım sensin,
Dilsizim sözüm sensin,Körüm ben gören sensin,Sağırım, ki sen
işitensin…

Ey RABBİM

Sözlerin en güzeli sana aittir.Ve sözlerin en güzeli sana hitap
etmektedir.Bu kırık dökük sözlerimi,Bu perişan hitabımı, Sen kabul
eyle,Sen güzelleştir.Ki sen bana aşktan kanatlar vermiştin ya! Aşkın
semasına uçurmuştun ya beni, Elimi sen dokumuştun ya, Hani ele avuca
gelmez dokunuşları sen bahşetmiştin ya bana,Gözüme kendi nazarında
ışıklar vermiştin ya,
Gözle görülür güzellikler vermiştin ya bana, Yüzüme tebessümü sen
giydirmiştin ya,
Tebessümüme karşilık veren güzel yüzler koymuştun ya karşima…

Ey RABBİM

Yoktum ben sen varettin!Unutulmuştum. Ki sen sevdin,Sevdiğin için
varettin.Bir sen sevdiğin için var edildim.Bir sen beni andığın için
ihya edildim.Öyle ise,
Ey RABBİM
Varlığımı aşkına armağan eyle,Yak beni aşkının ateşinde,Al beni bu
rüyadan,Al beni bu dünyadan,Bu kırılgan varlığımı ebedi baharına
toprak eyle…

Ey RABBİM

Bütün güzel sözler sana söylemekle güzeldir.Kırık dökük de olsa kabul
eyle sözlerimi,Yıkık dökük de olsa duy yakarışlarımı,Kabul eyle
beni,Kabul eyle sözlerimi,Suskunluğumu, Dilsizliğim,En güzel dua
eyle,Dua eyle dilsizliğimi,Dua eyle suskunluğumu,En güzel dua eyle,
Ki sözlerin en güzeli sana hitap etmekle güzeldir.Dua eyle
sözlerimi,Güzel eyle

6 Eylül 2009 Pazar

İslamsız 28 yılım boşa geçti!



Müslüman olmadığı halde sırf Müslümanlara saygısından dolayı dört yıl boyunca Ramazan aylarında oruç tuttu. Ailesinin tek çocuğu olan Mihaela Romanya'da eğitimini tamamladıktan sonra 22 yaşında İstanbul'a yerleşti. İşinde başarılı olabilmek için İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Rusça ve Türkçe'yle beraber tam altı yabancı dil öğrendi ve işinde başarılı oldu, ama mutlu olamadı. Yıllarca aradığı mutluluğu İslam'da bulduğunu söyleyen Mihaela Maria Stre Ramazan ayından birkaç gün önce kelime-i şahadet getirerek İslam'la şereflendi.

Altı yıl önce İstanbul'a gelerek bir firmanın İthalat sorumlusu olarak işe başlayan Mihaela Maria Stre, işinde ilerlemek ve daha başarılı olmak için tam 6 yabancı dili öğrenerek büyük bir başarıya imza attı. İşinde gayet başarılı olan ancak manevi olarak kendini boşlukta hisseden Mihaela Hıristiyan olmasına ve dinine bağlı olmasına rağmen bir türlü aradığı huzuru bulamadı taki İslam la şereflenene kadar. Ramazan ayından birkaç gün önce İslam la şereflenerek Müslüman olan Mihaela Sahra ismini aldı. İlginç ve ibret dolu bir 28 yıldan sonra Rabbiyle tanışmanın mutluluğunu yaşayan Sahra Hanım, “Yeniden doğmuş gibiyim çocuklar gibi seviniyorum” diyor.

İşte Mihaela Maria Stre'nin yeni adıyla Sahra Hanımın ibret dolu yaşam öykü ve İslam'la tanışma serüveni…

İslam'la tanışmadan önceki hayatınızdan başlayalım. Daha doğrusu kısaca sizi tanıyalım?
İşimde daha başarılı olmak ve ilerlemek için İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Rusça ve Türkçe öğrendim. Allah'a şükür gayet başarılı oldum da. Daha dört yaşındayken ailem beni hiç tanımadığım bir aileye evlatlık veriyor. Evlatlık verildiğimi ancak 14 yaşında öğrendim. Evde bir kağıtta evlatlık verilmem ile ilgili bir belge buldum. O gün şok olmuştum. Ancak evlatlık verildiğim ailenin tek çocuğuydum ve onları çok seviyordum. Gerçek ailemi de çok merak ediyordum ve onları 2 yıl sonra bulabildim. Öyle bir durumdu ki ne gerçek aileme neden beni verdiniz nede evlatlık alan aileme neden beni aldınız veya bunca yıl sakladınız diyebildim. İnsanları kırmayı hiç sevmiyorum ve kimseyi kolay kolay kıramıyorum. Biz 3 kız bir erkek dört kardeşiz. İkinci ailemin ise tek çocuğuyum. Sonuçta iki ailemle de görüşüyorum. Romanya'da eğitimimi tamamladıktan sonra yani 22 yaşımda İstanbul'a geldim. 6 yıldan beri Mercanda bir firmada İthalat sorumlusu olarak çalışıyorum. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Rusça ve Türkçe biliyorum. Ramazan ayından birkaç öncede Allah'a inanarak bütün kalbimle Müslüman olmaya karar verdim. Daha düne kadar adım Mihaela Maria Stre idi ancak Allah'a şükür bu gün Sahra oldum.

İSLAM'LA ARAMDA SÜREKLİ AÇIK KAPI VARDI

Nasıl oldu sizi Hıristiyanlığı bırakıp İslam'a iten neydi? 28 yıl Hıristiyan olarak yaşadıktan sonra nasıl oldu bir anda inancınızı değiştirebildiniz?
En başta şunu belirtmeliyim, ben Hıristiyanken gözüm kapalı değildi ve önyargılı değildim. Yani sırf insanlar Müslüman'dır diye onlara kin veya nefretle bakmadım ve onları sırf Müslüman oldukları için yadırgamadım buda İslam'la aramda sürekli bir açık kapı olarak kaldı. Sağ olsunlar çalıştığım işyerindeki insanlar olsun patronum olsun çok dindar insanlar onların yaşam biçimi, bir birlerine olan saygı ve sevgileri dürüstlükleri ve her şeyden önce ibadetlerine olan düşkünlükleri beni İslam'ı öğrenmeye teşvik etti.

NAMAZ İBADETİ BENİ ETKİLEDİ

Hele namaz ibadeti müthiş bir şey, yani patronlarım olsun diğer arkadaşların namaza olan bağlılıkları beni çok etkiledi. Namaz vakti geldiğinde çalışanların ne iş olursa olsun kesinlikle bırakması ve namaz kılmasıydı. Misafir olsa bile önce namaz kılarlardı. Sonra Camileri gezmeye başladım, camilerin insanların hayatında bıraktığı etkileri gördüm. Yine bazen onlarda bana Hıristiyanlıkla ilgili soru sorarlardı bende onlara sorardım ancak onların sorularına Hıristiyanlıkta cevap bulamıyordum. Dinimi savunma gereği duyuyordum ama savunacak hiçbir delil bulamıyordum. Cevap bulamayınca da çok sinirleniyordum.

BENİM İÇİN ARTIK HEM HZ. İSA HEMDE HZ. MUHAMMED VAR

Daha sonra İslam'la tanışma süreciniz nasıl gelişti?
Hıristiyanlıkla ilgili şüphelerim gün geçtikçe arttı ve İslam'ı daha çok araştırmaya başladım. Allaha şükür bütün kalbimle Müslüman olmaya karar verdim. İslam'da kardeşliğin çok önemli olduğunu gördüm. İnsanlar daha samimi ve birbirlerine sahip çıkıyorlar. Birbirlerini koruyorlar. Ancak bizde böyle bir kültür yok. Burada insanlar dinin önemini biliyor ve ona göre yaşamaya çalışıyor. Ama bizde din kimsenin umurunda değil. Her şeyden önce şunu iyi biliyorum. İncil'de Hazreti Muhammed ile ilgili bir şey yazmıyor. Ancak orijinalinde vardı. Ve o zaman sadece Hazreti İsa vardı benim için ancak şimdi Hem Hazreti Muhammed inanıyorum hem de Hz İsa'ya çünkü İslam bütün peygamberlere sahip çıkıyor. Kur'an-ı okuduğunuzda bunu görürsünüz. Kuranı okuyup ta etkilenmemek mümkün değil. Şimdi çok mutluyum. Sevinçten çok ağladım.

Müslüman olduktan sonra ne tür tepkiler aldınız?
İş arkadaşlarım çok sevindiler. Patronum çok sevindi kelime-i şahadet getirirken ağlaması beni çok etkiledi. Çevremde bu kadar sevinç ve mutlu bir tablo olacağını beklemiyordum. Her kes çok sevindi. Annem babama da söyledim. Annemden aldığım tepki beni çok mutlu etti. Kararımı ona mesajla gönderdim ve “Anne ben bir karar verdim İslam dinine giriyorum. Ne düşündüğünü bilmiyorum ama yarından itibaren isimim Sahra olacak” dedim. Oda bana “Tamam Sahra'cığım doğru kararı verdiğinden eminim. Allah hep seninle olsun” dedi. Babama da söyledim. Babam Kiliseye biraz bağlı, o üzüldü ancak yinede ‘sen bilirsin' diyerek beni üzmedi.

30 SENEM BOŞA GEÇTİ

Yeni bir hayata başlıyorsunuz şuan kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Şimdi benim için yep yeni bir sayfa başladı. Ancak İslam'ı daha çok araştırıp yaşamaya çalışacağım inşallah. Burada insanlar Müslüman olarak doğruyor. Böyle doğdukları için çok şanslılar. Ancak bunun önemini bilmeyen çok insan var. Yani benim 30 senem boşa geçti.

Ama İslam'da bir insan Müslüman olduktan sonra önceki günahları tamamen silinir biliyorsunuz dimi?
Tek tesellim de bu zaten, Yoksa 30 sene Allahtan uzak yaşamak ve boşa geçen bir ömür…

SAYGIMDAN HER RAMAZAN ORUÇ TUTTUM

Şuan Ramazan ayındayız sizin için bul ilk Ramazan ayı ve ilk oruç…
Hayır, bu ilk değil, ben 4 yıl boyunca Müslüman olmadığım halde oruç tuttum. Neden tutuğumu bilemiyorum ama içimden gelerek tuttum. İlk sene oruç tutmama neden olan şey iş arkadaşlarıma saygımdandı. Yani onlar oruçluyken onların yanında bir şeyler yiyip içmek içime sinemdi ve saygısızlık olarak geldi bana. Gerçi yeseydim de bana kimse müdahale etmezdi saygı duyarlardı ancak onları kırmak ve üzmek istemedim. O yüzden bende onlarla beraber oruç tuttum ve bu tam 4 yıl böyle sürdü. Ancak bu sene çok heyecanlıyım şimdi inanarak ve daha çok isteyerek oruç tutuyorum. İnanarak bir şeyi yapmak çok farklı bir duygu çok mutluyum.

***

GİT YARIN GEL MÜSLÜMAN OLURSUN

Müslüman olmaya karar verdikten sonra Fatih Müftülüğüne gittiğini anlatan Sahra Hanım müftülükteki görevlilerin ilgisizliği karşısında büyük üzüntü yaşadığını söyledi. Bir insanın hidayetine aracı olmak bir Müslüman için bulunmaz bir nimet ve lütuf olmasına rağmen görevlilerin nasıl bir mantıkla Müslüman olmaya gelen bir insanı geri çevirdiği ise merak ediliyor. İşte Sahra Hanımın ağzından o üzücü olay: “Ramazandan önce Müslüman olmaya karar verdim. Ve bunu iş arkadaşlarıma söyledim her kes çok sevindi beni tebrik ettiler. Sonra Fatih Müftülüğüne gittik. Ancak Müftü yoktu ve görevliler bana çok tuhaf bir cevap verdi. Bu gün çok yoğunuz sen git yarın gel Müslüman ol dediler. Bu cevap beni çok şaşırttı. Çok üzüldüm ancak patronuma durumu ilettim hemen onları aradı birkaç kişi daha aradı ve tepkiler üzerine akşama doğru ancak işlemlerimi yapabildiler.”

KEMAL GÜMÜŞ

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Kaybettiğimiz Haslet: Osmanlı Ruhu!


Bu milletin, bu devletin, yine bu milletin imanının dâvâcılarının, insanının dâvâcılarının, tarihinin dâvâcılarının, yani orada veya burada her görüşten hepimizin kaybettiği başlıca haslet, bize sorarsanız “Osmanlı Ruhu”dur. Bu “ruh” yitip gittiği için, bu “ruh”a bürünme gayretlerimiz kifâyetsiz kaldığı için ümmet, devlet, millet ve camia olarak hiçbir işimiz rast gitmiyor dense yeridir. Ne müslümanlar arası ne insanlar arası “ruh ve anlayış” köprüleri kuramayışımızın, ama herkesin ve hepimizin her yerde ve her vesileyle, üstelik maharetle itişip kakışmasının, kakışmamızın altında başka ne yatıyor, doğrusu bilemiyoruz. Bu “ruh” ve bu “kalb genişliği” uçup gittiği için bunca kalb darlığı yaşıyor, ruhsuzluk dört bir yandan tütüyor ve milletçe veya camiaca yaptığımız işlerin pek bir tadı tuzu olmuyor. Eğer bir gün bu topraklarda bir “diriliş”, bir “uyanış”, bir “inkılâb” ve DÜNYA ÇAPINDA bir “inkılâb” olacaksa, işte ancak o “dünyaları içine sığdırabilen” bu Osmanlı “ruh”uyla, bu Osmanlı “kalb genişliği”yle hakikat olacaktır. Eğer bir devlet ve teşkilât modeli aranıyor yahut konuluyorsa, ancak ve ancak bu “ruh”la mücehhezse muvaffak olacak, ruhtan ruha bu “ruh” sirayet edecek ve idealini gerçekleştirecektir. Yoksa, kuyruğu etrafında dönen kedi misâli, içimize ve çevremize ördüğümüz daracık kafeslerde havasızlıktan boğulup gideceğiz. Öyle görünüyor, öyle de oluyor.

Çok kültürlü, çok milletli, çok renkli, çok eyaletli ama tümünü kendi “kalb genişliği” içinde birleştirici ve kenetleyici bir “ruh”tu bu. Bir zamanlar İBDA bağlılarının doya doya zevkini teneffüs ettiği, bu “ruh”la coştuğu ve coşturduğu “cebheleşme” misâli…

Bu “ruh” nasıl bir şey miydi? Şeyh Edebalî’nin, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’ye vasiyetinden (yüzde yüz anlayamayacağımız, bugüne dek hep tam tersini yaptığımıza istinaden besbelli olduğu için) anlar gibi olmaya çalışalım:

Ey oğul, artık Bey’sin!
Bundan sonra
öfke bize, uysallık sana.
Güceniklik bize, gönül almak sana.
Suçlamak bize, katlanmak sana.
Acizlik bize, hoşgörmek sana.
Anlaşmazlıklar bize, adalet sana.
Haksızlık bize, bağışlamak sana...

Ey oğul, sabretmesini bil,
vaktinden önce çiçek açmaz.
Şunu da unutma;
insanı yaşat ki devlet yaşasın.

Ey oğul, işin ağır,
işin çetin, gücün kula bağlı.
Allah yardımcın olsun...
Güçlüsün, kuvvetlisin,
akıllısın, kelamlısın!
Ama; bunları nerede,
nasıl kullanacağını bilmezsen
sabah rüzgarında savrulur gidersin.
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener.
Daima sabırlı, sebatlı ve
iradene sahip olasın!
Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi
değildir. Bütün bilinmeyenler,
feth edilmeyenler,
görünmeyenler, ancak sen faziletli ve
ahlaklı olursan gün ışığına çıkacaktır.

Ey oğul! Ananı, atanı say!
Bereket büyüklerle beraberdir.
İnancını kaybedersen,
yeşilken çöllere dönersin.
Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma!
Gördüğünü görme! Bildiğini bilme!
Sevildiğin yere sık gidip gelme!

Ey oğul! Üç kişiye acı:
Cahil arasındaki alime,
zenginken fakir düşene, ve
hatırlı iken itibarını kaybedene.

Ey oğul! unutma ki,
yüksekte yer tutanlar,
aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklıysan mücadeleden korkma!..

Ya Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi’nin İznik’te kurduğu ilk Osmanlı Medresesi’nin “kurucu” müderrisi ve yüzyıllar sürecek tekke-medrese muvazenesi içinde “Osmanlı Ruhu”nun mimarlarından Davud-u Kayserî kimdir? Muhyiddin-i Arabî mektebinin önde gelen ve eser sahibi büyüklerinden bir “Ekberî” şeyhi! Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin âlemdeki ve âlemlerdeki herkes ve her şeyi O “BİR” olanın isim, sıfat ve fiillerinin tecelligâhı gören “Vahdet” görüşü etrafında “Osmanlı Ruhu”nu teşkilâtlandıran ve medrese ocağı ve köprüsü vasıtasıyla devlete, cemiyete, eyaletlere, zümrelere ve fertlere sirâyetine öncülük eden mânâ kahramanı! “İnsan”ı ezilecek bir böcek değil de, “Allah’ın en kâmil tecelligâhı ve halifesi” gören; kim ve neci olursa olsun, her din ve her renkten insanı “böyle” olsunlar diye kucaklamayı ve değiştirmeyi bilen “Osmanlı Ruhu”nun nakkaşlarından bir İslâm büyüğü!

Bugün Osmanlı’dan bize miras kalansa, maalesef, “Osmanlı Ruhu”ndan ziyade “Osmanlı Tokadı” olarak gözüküyor. Osmanlı’nın o “tokat”tan ibaret olmadığını, o tokadın o “ruh”un sadece yan bir “tanzim âleti” olduğunu hakikaten anlayabildiğimiz gün, millet de, devlet de, ümmet de kurtulmuş olacak. Henüz yeterince anlayamamış ve bünyeleştirememiş olsak da, bu “inanç” ve bu “ümid”le yaşıyor, inşallah bir gün biz de olacak ve olduracağız diyoruz.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

ENDENOZYA NASIL MÜSLÜMAN OLDU


Belki de Hz. Peygamber'in "Doğru ve güvenilir tüccar, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar (doğrular) ve şehitlerle beraberdir" hadisinin motivasyonuyla bu onurlu davranışı sergileyen tüccarın 5 akçelik hassasiyeti, peygamber ahlakıyla sergilediği tutum bugün 200 milyonu aşkın sayıda bir Müslüman nüfusun yaşadığı Endonezya'nın kaderini değiştirir.

ImageGüney Asya'nın en kalabalık ülkelerinden Endonezya bugün pek çoğumuza artık efsane olarak gelecek bir ihtida öyküsüne sahip. Ülkenin İslamlaşması, bir kumaş tüccarının Müslüman ahlakına örneklik teşkil edecek bir davranışı sayesindedir. Mehmet Paksu'nun İman Hayata Geçince adlı eserinde aktardığı bilgilere göre Endonezya'ya yerleşen ve ticaretini orada yapan bir Müslüman tüccar, bir gün iş yerine geç gelir ve dükkânını emanet ettiği çırağının hayli kârlı bir satış yaptığını görür. Ancak işin aslını öğrenen tüccar çırağının metresi 5 akçe olan kumaşı 10 akçeden sattığını öğrenir ve bunun üzerine derhal satış yaptığı kişiyi bulmasını ister çırağından. Çırak satış yaptığı müşteriyi çok geçmeden bulur ve dükkâna davet eder. Tüccar durumu müşteriye izah ederek kendisinden helallik istedikten sonra fazladan alınan 5 akçeyi de uzatır.

Çok geçmeden bu olay ülkede dilden dile dolaşmaya başlar ve kralın kulağına kadar gider hadise. Tüccarı huzuruna davet eden kral, bu davranışını neye borçlu olduğunu sorar ona. Tüccarsa sadece dininin emirleri gereği, kul hakkı gereği bunları yaptığını söyler ve kralın İslam hakkındaki soruları peş peşe gelmeye başlar. O güne dek böyle bir dinin varlığından haberdar olmayan kral kısa sürede Müslüman olmaya karar verir ve tebaası da yavaş yavaş onu takip eder.

Belki de Hz. Peygamber'in "Doğru ve güvenilir tüccar, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar (doğrular) ve şehitlerle beraberdir" hadisinin motivasyonuyla bu onurlu davranışı sergileyen tüccarın 5 akçelik hassasiyeti, peygamber ahlakıyla sergilediği tutum bugün 200 milyonu aşkın sayıda bir Müslüman nüfusun yaşadığı Endonezya'nın kaderini değiştirir.

Peygamber ahlakıyla ahlaklanan Müslüman tüccarın ardından hızla İslamlaşan Endonezya artık Hz. Peygamber'in aziz hatırasını yaşatmak için asırların birikimiyle kendine has gelenekler oluşturmuş bir ülkedir. Adını ancak yakın zamanda meydana gelen deprem felaketiyle duyduğumuz Açe'de Mevlid kutlamalarının tam 100 gün boyunca sürdüğünü duymak pek çoğumuzu şaşırtacaktır.


En dikkat çekici uygulamalardan biri de Mevlid Kandili gününün resmî tatil olarak ilan edilmesidir. O gün tüm devlet kurumları ve birçok mağaza kapalı olur ve hiçbir gazete basılmaz. Müslüman cemaat arasında büyük bir coşku yaşanır ve insanlar enerjilerinin büyük bölümünü Hz. Muhammed (sav)'in veladetini kutlama hazırlıkları için kullanır.

100 Gün Boyunca Mevlid Kutlamaları

Müslüman Açe halkının 100 gün süren Mevlid kutlamaları geleneğinin kökeni, ülkenin Osmanlı İmparatorluğu'yla kurduğu ilişkilere dayanır. Tarihî kayıtlara göre dönemin Açe kralı Sultan II. Selim'den ülkelerini Osmanlı koruması altına almalarını istemiş, buna karşılık da yıllık belirli bir miktar vergi ödemeyi teklif etmiştir. Vergi almayı kabul etmeyen Sultan II. Selim, bu amaçla toplanan paraların Açe ülkesinde Hz. Peygamber'in veladetini kutlama törenlerinde kullanılmasını ister. Bir süre sonra artık Açe halkından toplanan bu vergilerin pek de çabuk tüketilemeyecek meblağlara ulaştığı görülür ve kutlamalar da artık daha uzun süreli ve görkemli törenlere dönüşmeye başlar. Bunun yanında bölgenin ileri gelen zenginleri ve halktan bazı kimselerin de törenlere maddi destekte bulunması artık devasa bir kutlama kültürünün ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Bu 100 gün boyunca zengin bir kişi ya da yerel halk bölgede yaşayan insanlar için hazırlanan yemeklerin masraflarını karşılar. Camilerde ya da yemeklerin verildiği evlerde ilahiler söylenir. Hz. Muhammed (sav)'in veladetinin kutlandığı törenlere verilen ad ise kenduri'dir. Bu törenden sonra, bukulah adı verilen muz yapraklarına sarılı kaynamış pirinç dağıtılır. İnsanlar bu günleri bayram havasında geçirir ve gelenek hâlâ büyük ölçüde devam ettirilmektedir.

ImageGamelan Sekaten Törenleri

Gamelan Sekaten, Mevlit kutlamalarının da dahil olduğu ilginç bir törendir. Bu, çoğunlukla Java bölgesinde düzenlenen müzikal bir törendir ve sadece Mevlid dönemi yapılır. Bu tören sırasında iki adet dev çadır saraydan Büyük Cami'ye getirilir. Burada farklı türden enstrümanlar çalınır ve daha sonra bu enstrümanlar akşam saat 11'de saraya geri götürülürler. Bu enstrümanlar Perşembe gecesi ve Cuma sabahı hariç olmak üzere kutlamaların yapıldığı hafta boyunca çalınırlar. Tarihî kayıtlara göre, Gamelan Sekaten töreni Java'nın ilk Müslüman prensinin zamanına kadar uzanmaktadır. Prens bu kutlamayı Javalıların İslam'ı kabul etmelerini teşvik etmek için düzenlemiştir. Müziğin sesi yüksektir ve etkileyicidir; insanların ilgisini camiye çeker.

Bir Resmî Bayram Olarak Mevlid

Mevlid kutlamalarına dair böylesine köklü geleneklere sahip ülkede bugün de hala aynı titizlik gösterilmeye devam edilir. En dikkat çekici uygulamalardan biri de Mevlid Kandili gününün resmî tatil olarak ilan edilmesidir. O gün tüm devlet kurumları ve birçok mağaza kapalı olur ve hiçbir gazete basılmaz. Müslüman cemaat arasında büyük bir coşku yaşanır ve insanlar enerjilerinin büyük bölümünü Hz. Muhammed (sav)'in veladetini kutlama hazırlıkları için kullanır. Ülkemizdekilere benzer olarak Müslümanlar bir araya gelir ve Hz. Muhammed (sav)'i yarattığı ve elçisi olarak gönderdiği için Allah'a şükranlarını sunmak adına özel dualarda bulunurlar. Camilerde ve sosyal merkezlerde Hz. Peygamber ve O'nun hayatı hakkında dersler verilir. Duaların ardından bazı yerlerde şeker dağıtılır ve konuklara kokular ikram edilir.

Geriye dönüp baktığımızda Endonezya bugün artık, peygamber ahlakıyla hareket eden bir Müslüman tüccarın ardından o ahlakın ilhamına şükran duygularını sunmak için her yıl seferber olan ve görkemli geleneklerini bugün de sürdürmeye devam eden bir İslam ülkesi olarak bizi Güney Asya'dan selamlıyor.

19 Mart 2009 Perşembe

İşareti gördü ve Müslüman oldu VİDEO

Terör örgütü olarak bildiği İslam'ı semavi ve batıl dinlerle kıyaslayarak buluş hikayesini anlatan Avustralya'lı genç kendisini dinleyenleri güldürdü...


Avustralyalı Rubin müslüman olma hikayesini bir stand-up'çı gibi anlatıyor.

Şu anda video paylaşım sitelerinde izlenme rekorları kıran bir video dolaşıyor. Videoda Avusturalyalı Rubin değişik dinleri araştırdıktan sonra nasıl Müslüman olduğunu anlatıyor.

RUBİN, MÜSLÜMAN OLUŞUNU BÖYLE ANLATTI

Üniversitenin ilk yılında anne-babasının ayrıldığını, köpeğinin öldüğünü ve bundan dolayı zor bir dönem geçirdiğini anlatan Rubin, daha sonra Hıristiyanlıktan başlayarak, Yahudilik, Hinduizm ve Budizm'i araştırdığını ifade ediyor... Ünlü standapçıları aratmayacak şekilde Müslüman olma hikayesini anlatan Rubin, İslam'a yönelik önyargısını ve camiye düşen yolunu dinleyenleri kahkahalara boğan bir üslupla anlatıyor.

Müslüman olduktan sonra Ebu Bekir ismini alan genç, İslam Dinini seçmek için evinde oluşturduğu atmosferden bahsediyor ve Allah'tan varlığını göstermesi için çok küçük de olsa bir işaret bekliyor... Ancak o beklediği işaret bir türlü gelmiyor ve bundan rahatsız olduğunu anlatıyor. Daha sonra tekrar Kur'an-ı Kerim okumaya başlayan Genç, aradığı işareti ilk okuduğu ayette buluyor...

Avustralyalı bir genç İslam dinini nasıl seçtiğini anlatıyor. Usta standapçıları aratmayan bir üslupla anlatılan hikâyenin düşündürücü bir yanı da var...


i

8 Şubat 2009 Pazar

Hayatın Yankısı



Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden çocuk ayağı takılıp düşüyor ve cani yanıp 'AHHHHH' diye bağırıyor.
İleride bir dağın tepesinden 'AHHHHH' diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor.
Merak ediyor ve
- ''Sen kimsin?'' diye bağırıyor. Aldığı cevap 'Sen kimsin?' oluyor.
Aldığı cevaba kızıp - ''Sen bir korkaksın!'' diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses 'Sen bir korkaksın!' diye cevap veriyor.
Çocuk babasına dönüp
- ''Baba ne oluyor böyle?'' diye soruyor.
- ''Oğlum'' der babası, ''Dinle ve öğren!'' ve dağa dönüp ''Sana hayranım!'' diye bağırıyor.Gelen cevap ''Sana hayranım!'' oluyor. Baba tekrar bağırıyor, ''Sen muhteşemsin!''Gelen cevap; ''Sen muhteşemsin!'. Çocuk çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor.Babası açıklamasını yapıyor:
- ''İnsanlar buna yankı derler, ama aslında bu yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.''
Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır.


ALLAH (C.C) HAKKINDA ZARURİ OLARAK BİLMEMİZ VE İNANMAMIZ GEREKEN HUSUSLAR.



Allah'dan (c.c) başka ilah yoktur.

İLAH: Yaratan, yaşatan, öldüren, dirilten, rızık veren, koruyan, gözeten, sevilen, sayılan, itaat edilen, kendisine sığınılan, hüküm koyan, kanunlarına uyulan, sevk ve idare edendir.

Her kim, bu sıfatlardan hepsinin veya bazılarının

kendisinde olduğunu iddia eder veya bunu çağrıştıracak şeyler söylerse;

o kimse kendisini Allah'a ortak kabul etmiştir ve müşriktir.

Böyle bir iddiayı doğrulayan kimse de

iddia sahibini Allah'a ortak kabul etmiş olup o da müşriktir.

Allah en büyüktür, ondan daha büyük bir şey düşünülemez.

O tek başınadır ve ortağı yoktur. (vahdehu lâ şeriyke leh.)

Eşi ve benzeri olmaması açısından tektir.

Hiç kimseye muhtaç değildir. Bilakis herkes, her şey ona muhtaçtır.

Doğurmamış, doğurulmamıştır ve başka bir şekilde de çocuk edinmemiştir.

Uzeyr (a.s) Allah'ın oğlu değildir. (Yahudilerin dediği gibi.)

İsa (a.s) Allah'ın oğlu değildir, melekler Allah'ın kızları değildir. (Hristiyanların dediği gibi.)

Allah (c.c) bunların hepsinde münezzehtir, ve yücedir.

Hiçbir şey onun dengi değildir.

Hiçbir şey onun birebir aynı (misli) değildir. Hiçbir şey ona benzemez, o da hiçbir şeye benzemez.

Rahmandır, dünyada herkese rahmet eder (acır.)

Rahimdir ahirette sadece müminlere rahmet eder.

Hayy'dir (ölmeyen, diri) Kayyumdur dimdik ayaktadır ve alemlerin düzenini koruyup, ahengini sağlar.

Uyumaz, uyuklamaz. Öldürür, diriltir, her şeyin yaratıcısıdır.

Din gününün sahibidir ki ; o gün hiç kimse başka bir kimseye hiçbir şekilde fayda veremez, emir sadece Allah'ındır.

Gökte de ilahtır, yerde de ilahtır.

Gökte, yerde, dünyada, ahirette hüküm, emir, şefaat sadece onundur,

onun izni olmadan kimse şefaat edemez.

İlmi her şeyi kuşatmıştır. Hiçbir şey ilminden gizli değildir.

O var olanı olduğu hal üzere bildiği gibi, olmayanı da olduğu zaman nasıl olacağını bilir.

Her şeyden haberdardır, "gökte ve yerde hiçbir şey ondan gizli değildir.

O gözlerin hıyanetini bilir, göğüslerin gizlediğini (kalplerdekini) bilir."

Ğaybin anahtarları onundur, ğaybi ondan başka kimse bilmez, Rasullerine dilediği kadar bildirmesi müstesna.

Hiçbir güç onu mecbur edemez. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder bu kendisi için adalettir.

Yerlerin ve göklerin mülkü onundur, yerlerde ve göklerde olan her şey onundur.

Mülkün sahibidir, mülkü dilediğine verir, dilediğinden çekip alır,

dilediğini aziz eder (yüceltir) dilediğini zelil eder (alçaltır.) Her şeye kâdirdir.

Yarattığı her şeyin rızkını verir, dilediğinin rızkını genişletir, dilediğinin rızkını daraltır, dilediğini hesapsız rızıklandırır, dilediğini zengin eder, dilediğini fakir eder.

Aklen mümkün olsun veya olmasın hiçbir şey ona zor değildir.

Kullarının ihtiyaçlarını gidermede sıkıntıya düşmez.

Yerdekiler, göktekiler, insanlar, cinler hepsi birden aynı anda istese, hepsinin istemesini aynı anda duyup ihtiyacını aynı anda karşılamaya kadirdir.

"Sıkıntıdan ötürü (bir işe güç yetirememek gibi) kendisine dost ve yardımcı edinmemiştir."

Bir şeyin olmasını istediği zaman "ona "ol" der o da hemen oluverir."

Yine bir şeyin olmasını dilediği zaman bütün mahlukat ona mani olmaya çalışsa mani olamaz.

Ve Allah (c.c) bir şeye mani olmayı dilediği zaman, bütün mahlukat onu vermeye çalışsa veremez.

O dilemezse, kimse dileyemez, O'nun dilediği olur, dilemediği olmaz

Kullarını mecbur etmeden, ama tamamen de başı boş bırakmadan onlara bir irade (dileme) vermiştir.

Evvel O'dur, O'ndan evvel hiçbir şey yoktur, son O'dur, O'ndan sonra hiçbir şey yoktur.


Allah'ın (c.c), nasıllığını kendi bildiği şekilde; eli, ayağı, yüzü, ve nefsi vardır

biz nasıllıklarını araştırmayız ve kendisinin bize haber verdiği gibi kabul ederiz.

Allah'ın (c.c) sıfatları ezelidir, ebedidir, zatının gereğidir hiçbir şekilde kendisinden ayrılmazlar,

sıfatları her ne kadar zati ve subuti sıfatlar olarak sınıflandırılmışsa da hakikatte sıfatları sınırsızdır, her sıfatı bir isminin tezahürüdür.

Kur-an Allah'ın ezeli kelamıdır.

Allah (c.c) Musa (a.s) ile konuşmuştur, İbrahim'i (a.s) kendisine dost edinmiştir bütün peygamberlerine bir şekilde vahyetmiştir (melek göndererek, rüyada, ya da kalplerine ilham ederek.) peygamber olmayan bazı kimselere de vahyi söz konusudur.

Kimseye, zerre kadar zulmetmez, mutlak adalet sahibidir. Zulmeden herkes kendi nefsine zulmetmiştir.


Kullarını yaptıklarından ötürü affedebilir veya azab edebilir. Affettiğini rahmetiyle affeder, azab ettiğine de adaletiyle azab eder.

Eğer affederse "çok affedendir, çok acıyandır." Eğer azab ederse "azabı çok acıklıdır."

Bütün kullarına (keyfiyetsiz olarak aynı derecede yakındır. Kendisine yakınlaşmada ve dua etmede aracı istemez:

"kullarım sana beni soruyorlar muhakkak ben onlara yakınım, ve dua ettikleri zaman dualarına cevap veririm" Bakara suresi.

"Bana dua edin, ben de duanıza cevap vereyim." Mümin suresi.

Asla vâ'dinden dönmez. Vâ'd ettikleri mutlaka gerçekleşecektir.

Kendi ihtiyarıyla (seçmesi) sevgisi ve sevgisizliği söz konusudur.

Allah (cc) muttakileri sever, muhsinleri (Allah'ı görüyormuş gibi ibadet edenleri) sever, sabredenleri sever, tevekkül edenleri (Allah'a güvenenleri) sever, tevbe edenleri sever, adaletli olanları sever, temizlenenleri (maddi, manevi) sever, Rasulüne uyanları sever, kendi yolunda bir binanın tuğlaları gibi kenetlenip savaşanları sever.

Zalimleri sevmez, kafirleri sevmez, fesadı sevmez, fesad çıkartanları sevmez, haddi aşanları sevmez, hainleri, fütursuz (sıkılmadan) çok günah işleyenleri sevmez, kibirlenenleri sevmez, çok fazla sevinerek, şımaranları sevmez, büyüklük taslayıp, böbürlenenleri sevmez, israf edenleri sevmez.

İman edip takva üzere olan her kulunu kendisine veli (dost) edinmiştir ki: onlar için korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

Muhammed (Allah'ın selamı, rahmeti onun, ailesinin ve sahabelerinin üzerine olsun.) Allah'ın kuludur, Rasulüdür ve habibidir.

Onu da(sav), Kur'an'ın tarif ettiği gibi kendi nefislerimizden fazla severiz,

ama haddi aşarak ve aşırı giderek onu ilahlaştırmayız.


SELAMUN ALEYKUM


6 Şubat 2009 Cuma

EFENDİLER VE KÖLELER



EFENDİLER VE KÖLELER


Siyon yahudilerinin inandıkları bir tez vardır.Onlara göre dünydaki bütün insanlar temelde iki sınıfa ayrılır.Biri EFENDİLER diğeride KÖLE sınıfıdır.Üstün ırk yani dünya insanlığının EFENDİSİ olarak kendilerini, KÖLE sınıfı olarakta kendilerinden başka diğer bütün insanları görürler.Onlara göre KÖLELER EFENDİLERİNE hizmet etmekle yükümlüdürler. Onların EFENDİLERİNE hizmetin dışında başkaca hiç bir hak ve hukuku yoktur.


PEKİ BU PRATİKTE BÖYLEMİDİR ?


Bir düşünün bütün bir ay çalışıyorsunuz.Sonrada aylık alışverişinizi yapmak için maaşınızı alıp bir markete gidiyorsunuz.Alış veriş sepetininizi tamamen doldurdunuz.Maaşınızın büyük bir kısmını buraya harcadınız.Geri kalanınıda Elektirik,su,doğalgaz,telefon faturaları için ayırdınız.Şöyle bir bakın alış veriş sepetinize giren ürünlerin %90 yahudi malları ve ürünleri.Yani kazandınız bir aylık alın terinizi EFENDİLERİNİZİN avcuna koydunuz. “ Bir ay boyunca senin için çalıştım çalıştığımıda sana getirdim EFENDİM “ dediniz. Bir aylık kazancınızı onların eline koyarak ONLARIN EFENDİ KENDİNİZDE KÖLE OLDUĞUNU TESCİL ETMİŞ OLDUNUZ.


O ZAMAN KÖLELİĞE BİR SON VER


O zaman bir başlangıç yap ve köleliğe bir son ver artık.Ayağa kalk ve dim dik doğrul ve o asil duruşunu yeniden göster dünyaya.Dünya senin kim olduğunu yeniden tanısın.Kuran’ın ve Peygamberin rahlesinde kendini yeniden keşfet.O zaman sen değişeceksin.Bilki sen değiştiğinde dünya değişecek.Dünya değiştiğinde her şey değişecek ve bu değişim insanlığa tüm güzellikleride beraberinde getirecek.

İslam düşmanı Yahudi ve Amerikan mallarını alma köleliğe bir son ver artık.


Selam ve Dua ile Kalın

Hikmet Gündüz



22 Ocak 2009 Perşembe

Hey İmandan Nasipsiz



Hey İmandan Nasipsiz


Hey akıldan,izandan,hey islamdan nasipsiz

Ey hayadan yoksun,terbiyesiz edepsiz

İşin gücün alay etmek müslümana küfretmek

Cehenneme odun olur senin gibi şerefsiz


Allah’ın mülkünde yer içer gezinirsin

Günah sofralarında ömrünü tüketirsin

Çiftlikmi sandın sen..! bu dünyayı şerefsiz

Cehenneme odun olur senin gibi şerefsiz


Ne anlarsın Kuran’dan, sen islamdan imandan

Akıl alacak değiliz biz ,senin gibi domuzdan

Allah boşa yaratmaz hiç bir şeyi şüphesiz

Cehenneme odun olur senin gibi şerefsiz


Sen o kuş beyninle gerçekleri göremezsin

Neden geldin bu dünyaya cevabını veremezsin

Ne kargadan bülbül olur,nede bülbülden karga

Kendisini karga iken bülbül sanan şerefsiz


Diskotekte barlada yer içer tepinirsin

Sonrada din adına tutup ahkam kesersin

Şeklen suret olarak benzesende insana

Her iki ayaklı yürüyeni, insan olmaz şerefsiz


Şeytan’nın kürsüsünde hep bilgiçlik taslarsın

Tanrı diye putlara secdeye kapanırsın

Bilki Tanrılar sürüyledir ama Allah bir tane

Tanrı değil Allah’tır onun adı şerefsiz


Hikmet Gündüz 22/01/2009 saat 23:15

Yasal Uyarı

şiirler yasal güvence kapsamında olup,Şiarin ismi verilmeden
kullanılması ve yayınlanması yasaktır



19 Ocak 2009 Pazartesi

Aslandan sonra Allah diyen boğa!/Video

Haber 7 okuru Yavuz Güllüoğlu yaşadığı Ukrayna'da kurban bayramında kesilecek olan dev cüsseli boğanın arefe günü ahırdan çıkarılırken "Allah" böğürdüğünü iddia ettiği görüntüleri yolladı.

Cep telefonuyla çekilen görüntülerde boğa ahırdan çıkarılmak istenirken bir hayli huzursuzlanıyor ve kafasını sağa sola vuruyor. Daha sonra bir anda böğürmeye başlayan boğadan bakın nasıl bir ses çıkıyor. Boğanın böğürürken nasıl bir ses çıkardığına buyurun siz karar verin .Videonun sonunda boğanın " Allah " dieye böğürmesi çok açık olarak farkedilebiliyor.


10 Ocak 2009 Cumartesi

ALLAH BİZE SÖYLEMEDİMİ ?





ALLAH BİZE SÖYLEMEDİMİ ?


* EY İMAN EDENLER YAHUDİ VE HIRISTIYANLARI DOST EDİNMEYİN.ZİRA ONLAR BİRBİRİNİN DOSTUDURLAR. İÇİNİZDEN KİM ONLARI DOST EDİNİRSE ODA ONLARDANDIR.ŞÜPHESİZ ALLAH ZALİMLER TOPLULUĞUNA YOL GÖSTERMEZ. ( MAİDE SURESİ 51 AYET )

* YAHUDİ VE HIRISTİYANLAR DİNLERİNE UYMADIKÇA SENDEN ASLA RAZI VE HOŞNUT OLMAZLAR.SANA GELEN İLİMDEN SONRA ONLARIN ARZULARINA UYACAK OLURSAN, ANDOLSUNKİ SANA NE BİR DOST NEDE BİR YARDIMCI VARDIR. ( BAKARA SURESİ 120 )


* İMAN EDENLERE DÜŞMANLIK YÖNÜNDEN İNSANLARIN EN ŞİDDETLİSİ OLARAK YAHUDİLERİ VE ALLAHA ORTAK KOŞANLARI BULURSUN ( MAİDE SURESİ 82 AYET )


Bu ayetleri duymazdan gelmenin bedelini dünya müslümanları olarak çok ağır bedellerle ödedik.İşte Filistin önümüzde,işte Irak önümüzde,İşte Afganistan önümüzde,işte Çeçenistan önümüzde bütün islam coğrafyasında kan ve gözyaşı var.Bütün dünya bu vahşeti seyrediyor.Biz ise dünyadaki tüm müslümanlar olarak büyük gaflet uykusundayız.Artık Uyanma vakti geldi.


FARKET ARTIK


Sen Coca Cola içerken müslüman kanı içtiğini farket artık



FARKET ARTIK

Sen Ariyel matikle çamaşırlarını beyazlatacağım derken Filistini,Irakı, Afganistanı kankırmızıya boyadığını farket artık

FARKET ARTIK

Sen bu israil ve Amerikan mallarını alarak Irakta,Filistinde,Afganistandaki müslüman genç kızlara ve kadınlara tecavüz edenlere destek verdiğini farket artık.


UYANNNN...! UYANNNN...! UYAN ARTIK DAHA NE KADAR UYUMAYA DEVAM EDECEKSİN ?


İSRAİL VE AMERİKAN MALLARININ HİÇ BİRİNİ ALMA VEDE ALDIRTMA.BUNUN MÜCADELESİNİ VERMEZSEN EĞER, BİLKİ BİR MÜSLÜMAN OLARAK BÜYÜK VEBAL ALTINDASIN. ALLAH’IN BİR GÜN SENDEN MUTLAK HESAP SORACAĞINI UNUTMA.


7 Ocak 2009 Çarşamba

Ekrana kilitleyen Filistin duası / VİDEO

İsrail'in sivil ve katletmesine Türkiye türlü tepkiyi gösterdi. Meydanlara inen alkın dilinde ise ÜLKE TV'de üç gündür üstü üste yayınlanan bu dua var...





6 Ocak 2009 Salı

Hala sizinleyse!!!



Hala sizinleyse!!!

1 yaşınızdayken sizi elleriyle besledi ve yıkadı. Bütün gece ağlayıp onu uyutmayarak teşekkür ettiniz.

2 yaşınızdayken size yürümeyi öğretti. Size seslendiğinde odadan kaçarak teşekkür ettiniz.

3 yasınızdayken
size özenle yemekler hazırladı. Tabağınızı masanın altına dökerek teşekkür ettiniz.

4 yaşınızdayken elinize rengârenk kalemler tutuşturdu. Evin bütün duvarlarına resim yaparak teşekkür ettiniz.
5 yaşınızdayken sizi cici kıyafetlerle süsledi. Gördüğünüz ilk çamur birikintisine atlayarak teşekkür ettiniz.

6 yaşınızdayken okula kadar sizinle yürüdü. Sokaklarda 'GITMIYCEEEEEEEM' diye ağlayarak teşekkür ettiniz.

7 yaşınızdayken size bir top hediye etti. Komşunun camini kırarak teşekkür ettiniz.

9 yaşınızdayken size dualar öğretti, siz her seferinde unutarak teşekkür ettiniz.

11 yaşınızdayken sizi arkadaşınızla sinemaya götürdü 'Sen bizimle oturma' diyerek teşekkür ettiniz.

12 yaşınızday ken zararlı TV programlarını seyretmenizi istemedi. O evde değilken hepsini izleyerek teşekkür ettiniz.

19 yaşınızdayken okul masraflarınızı karşıladı, sizi arabayla kampusa götürdü ve eşyalarınızı taşıdı.

Arkadaşlarınız alay etmesin diye kampus kapısında vedalaşarak teşekkür ettiniz.

21 yaşınızdayken iş hayati ve kariyerinizle ilgili size fikir vermek istedi. 'Ben senin gibi olmayacağım' diyerek teşekkür ettiniz.

22 yaşınızdayken kep giyme töreninizde size gururla sarıldı. Avrupa seyahati için para isteyerek teşekkür ettiniz.

25 yaşınızdayken düğün masraflarınızı karşıladı, sizin için h em mutlu oldu hem çok duygulandı. Siz dünyanın bir ucuna taşınarak teşekkür ettiniz.

30 yaşınızdayken bebek bakimi hakkında size akil vermek istedi. 'Artik bu ilkel yöntemleri bırak' diyerek teşekkür ettiniz.

40 yaşınızdayken sizi arayıp bir akrabanızın doğum gününü hatırlattı. 'Anne işim başımdan aşkın' diyerek teşekkür ettiniz.

50 yaşınızdayken o çok hastalandı, hafta sonunda onu görmeye gittiğinizde mutlu oldu.
Ona yaşlıların çocuk gibi nazlı olduğunu söyleyerek teşekkür ettiniz.

Derken bir gün..... o öldü.
O güne kadar onun için yapmadığınız ne varsa, o anda kalbinize bir yıldırım gibi duştu....

VE BİR HİKAYE:

'Evin telefonu sabaha karşı üç buçukta çaldı. Uyku sersemi adam telefonu açtı.
Telefondaki ses annesine aitti.
Telaşlandı, korktu başlarına bir şey mi gelmişti?
Annesi 'nasılsın oğlum iyi misin?' diye sordu.
Oğlu şaşkın bir ifadeyle 'iyiyim anne hayırdır bir şey mi oldu siz iyi
misiniz?' dedi.
Annesi 'biz iyiyiz bir şeyimiz yok sadece sesini duymak istedim' dedi.
Oğlu da 'anne bunun için mi aradın saat sabahın üçbuçuğu yarında
konuşabilirdik' diyince annesi de 'rahatsız mı ettim oğlum?' dedi.


Oğlu 'evet anne rahatsız ettin' diyince annesi

'30 sene önce sen de beni bu
saate rahatsız etmiştin, doğum günün kutlu olsun'

EĞER HALA SİZİNLEYSE, ŞİMDİ ONU HER ZAMANKİNDEN DAHA COK SEVİN